Bir gün bir grup Yahudi, Hz. Peygamber’in yanına geldi ve (esselâmü aleyküm yerine) “essâmü aleyküm” (Ölüm üzerinize olsun!) dediler. Orada bulunan Hz. Âişe, bu kabalık karşısında kendini tutamadı ve onlara, “Allah’ın lâneti ve gazabı da sizin üzerinize olsun!” diye karşılık verdi. Bunun Hz. Peygamber (s.a.s.), “Sakin ol ey Âişe! Kibar ve nazik olmalı, kaba davranmaktan ve çirkin konuşmaktan da sakınmalısın.” buyurdu. Hz. Âişe, “Onların ne söylediklerini duymadın mı?” deyince Hz. Peygamber (s.a.s.) şu karşılığı verdi: “Ben de onlara aynıyla karşılık verdim! Benim onlar hakkındaki duam kabul olur, fakat onların benim hakkımdaki dilekleri kabul olmaz.”(126)

Ebû Musa el-Eş’arî şöyle anlatmıştır: Hayber seferi dönüşünde ashâbı kirâm Medine’ye yaklaştıklarında yol güzergâhındaki bir tepeye çıkınca yüksek sesle “Allâhü ekber, Allâhü ekber, lâ ilâhe illâllâh” diyerek tekbir ve tehlil getirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s.) onlara şu nasihatte bulundu: “Kendinize gelin! Siz sağır olan ve burada bulunmayan birisine seslenmiyorsunuz. Bilakis her şeyi işiten, gören ve size çok yakın olan Allah’a sesleniyorsunuz.” (127)

Hadislere göre sesi ve sözü kullanırken edep, sükûnet ve nezaket içinde olmak; kabalıktan, sertlikten ve kötü sözden uzak durmak, saygın, ağırbaşlı ve olgun bir mümin olmanın en önemli göstergelerinden birini oluşturmaktadır. Hadislerde geçtiği üzere Allah Resûlü (s.a.s.) konuşmalarında her zaman zarif, sakin ve ağırbaşlı davranmış, hiçbir zaman yüksek sesle ve lüzumsuz yere konuşmamış, kaba, kötü ve çirkin sözlerden uzak durmuştur. (131) Allah Resûlü (s.a.s.) müminlerin de her konuda bu hususa dikkat etmesini istemiştir. Mesela yukarıdaki birinci hadiste kaba ve kötü konuşmalara karşı bile sakin, ağırbaşlı ve nazik olunması istenmiştir. İkinci hadiste ise içten veya kısık sesle dua ve zikirde bulunmak tavsiye edilmiş, yüksek sesle dua ve zikirde bulunmak hoş karşılanmamıştır. Böylece dua ve zikirde bile âdâp ve vakara uygun davranmanın gerekliği ifade edilmiştir. Mescitte ibâdet ederken bile ölçülü hareket edilmesi gerektiğini bildiren Allah Resûlü (s.a.s.) kendisi itikâfta bulunduğu sırada bazı kişilerin yüksek sesle Kur’ân okuduklarını işitince, “Dikkat edin! Hepiniz Rabbinize münâcât ediyorsunuz. Birbirinizi rahatsız etmeyin! Kıraatte ya da namazda biriniz sesini diğerinden daha fazla yükseltmesin!” (133) buyurarak onları ikaz etmiştir. Yine “Sabır, musibetin başa geldiği ilk anda olmalıdır.” (135) hadisiyle en acılı zamanlarında bile mü’minin vakarla hareket edip isyâna varan söz ve davranışlardan uzak durması gerektiğini vurgulanmıştır.

Diğer taraftan hadislerde sesi ve sözü kullanma şeklinin dinî, ahlâkî ve insanî kimliği belirlemede önemli bir yansıma aracı olduğuna işaret edilmiştir. “Mümin, insanları karalamaz ve kötülemez, kimseye lanet etmez, kötü sözlü, kaba ve hayâsız değildir.” (137) hadisinde bu husus vurgulanmıştır. Hadiste konuşma konusunda mü’minin vakur, olgun ve asil karakterine vurgu yapılmış ve bu gibi kötü vasıflar mü’minin karakteri ile bağdaştırılmamıştır. Nitekim Kur’ânı Kerîm’de mü’minlerin özellikleri arasında boş sözlerden yüz çevirdikleri ve boş bir söz işittiklerinde vakarla hareket ettikleri bildirilerek aynı husus ifâde edilmiştir. Konuyla ilgili olarak “Her kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun.” (140) hadisinde de güzel konuşmak ile îman arasında güçlü bağın bir olduğuna temas edilmiştir. Aynı şekilde başka bir hadiste lüzumsuz, gereksiz ve kötü konuşmanın ise münafıklık alâmeti olduğu belirtilerek konuşma konusunda münafıkların zayıf karakterlerine işâret edilmiştir. Ayrıca hadislerde çok konuşmanın kalbi kararttığı, kötü konuşmanın kabalıktan olduğu ve insanı çirkinleştirdiği, boşboğazlığın ve gevezeliğin, niteliksiz, amaçsız, gereksiz, yakışıksız, çirkin ve yapmacık konuşmanın kötü ahlâk olduğu ifâde edilerek meselenin insanın manevî hayatındaki olumsuz etkilerine atıfta bulunulmuştur. Bu hususun devamı olarak Allah’ın adının hiç anılmadığı boş konuşmalar, mü’minlerin birbirlerine yakışıksız konuşmaları, konuşulması gereken yerde susulması, insanları güldürmek için veya eğlence amaçlı yalan yanlış konuşmalar, topluluk içinde gizli fısıldaşmalar, çok ve gereksiz soru sorma gibi konular da hadislerde yasaklanmıştır.

Bütün bu hadislere göre konuşmak insanın değer ve saygınlığını belirleyen temel ölçütlerden birini oluşturmaktadır. Çünkü sesi ve sözü kullanma tarzı, ifâde ettiği anlamlar yanında insanın karakter ve ruh dünyasını yansıtan bir ayna işlevine de sahiptir. Nitekim münafık tabiatlı kimselerin tanınmasında konuşma tarzının önemini ifâde eden, “Andolsun, sen onları konuşma tarzlarından da tanırsın.”(47/30) âyetinde de konuşma şeklinin şahsiyet ve karakteri belirlemedeki işlevi net olarak vurgulanmaktadır. Bundan dolayı da olsa gerek Kur’ânı Kerîm’de üzerinde en fazla durulan hususlardan birisi konuşmanın olumlu ve olumsuz vasıflarıyla ilgilidir. Kur’ânı Kerîm’e göre konuşmak insana verilen en büyük nimetlerden biri olarak ifâde edilmekle birlikte bu nimetin güzel kullanılması konusunda birçok olumlu sıfattan bahsedilmiştir. 

Sonuç olarak ifâde etmek gerekirse âyet ve hadislere göre sesi ve sözü güzel kullanmak Müslüman’ın ağırbaşlılığı, saygınlığını ve karakteri ile ilişkilendirilen önemli hususların başında gelmektedir. Buradan hareketle ulemâ, sesi ve sözü güzel kullanmayı vakarın en önemli göstergelerinden biri olarak ifâde etmişlerdir. Bundan dolayı mü’min Hz. Peygamber’in buyurduğu üzere dilinden insanların güven içinde olduğu kimse olmalı, dilinin şerrinden Allah’a sığınmalı, ya hayır konuşmalı ya da susmalı konuştuğu zaman ise mü’min olmanın sorumluluğu, disiplini ve vakarı içerisinde hareket ederek güzel bir üslup kullanmalıdır. Mü’min İslâm ahlâkına uymayan kaba ve çirkin sözlerin, argo ve küfürlü ifâdelerin, müstehcen fıkra ve hikâyelerin inanç ve ahlâkını zaafa uğratacağını, vakar ve saygınlığına gölge düşüreceğini unutmamalıdır. Bu konuda dilin âfetleri sayılan hususlara riâyet etmek son derece önemlidir. 

Kur’ânı Kerîm’deki bazı âyetlerde Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiği ve onlarla alay edildiği konuşma ortamlarında başka bir söze geçilmediği takdirde durulmaması veya bu konuşmalardan yüz çevrilerek tepki gösterilmesi istenmektedir. Buna göre İslâm’ın ilke ve prensipleri hakkında olumsuz konuşmaların yapıldığı durumlarda mümine düşen vazife, gücü yetiyorsa sözlü veya fiilî olarak buna engel olması, gücü yetmiyorsa ise o ortamı terk etmesidir. (Kaynak: https://dosya.diyanet.gov.tr/flip/index.php?YIL=2020&TR=2&DERGI=ilmi_temmuz_agustos_eylul_2020.pdf)

Selâm ve duâ ile…