A. İnfak İle Malın Artması

Her şeyin hakiki ve gerçek sahibi Cenâb-ı Allah’tır. Göklerin ve yerlerin hazineleri de O’nun elindedir. “Hiçbir şey yoktur ki hazineleri katımızda olmasın, biz her şeyi ancak belli bir ölçüye göre indiririz.” (Hicr, 15/21),“Semaların ve yerin anahtarları O’na aittir. Dilediğine rızkı genişletir, dilediğine de daraltır…” (Şûrâ, 42/12) âyetlerinde bu husus açıkça ifade edilmektedir.

Rızkın az veya çok olmasında maddî veya manevî birtakım etkenler söz konusudur. Maddî etkenlerin başında ortamın müsait olması, kişinin gayret ve çalışması önde gelmektedir. Çalışmadan çabalamadan ve gayret harcamadan kişi para ve servet kazanamaz, zengin olamaz.

Rızkın az veya çok olmasında manevî üç faktör saymak mümkündür. Bu faktörlerden biri imtihandır. Bu dünya bir imtihan sahasıdır. Buna bağlı olarak Cenâb-ı Allah bazı insanları bolluk ve zenginlik, bazılarını da darlık ve fakirlikle imtihan eder. “İnsana gelince Rabbi onu imtihana tabi tutup kendisine ikram edince ve nimet verince o, Rabbim bana ikram etti, der. Rabbi onu imtihan edip rızkını kısınca Rabbim beni ihane etti (küçük düşürdü), der.” (Fecr, 89/15-16) âyetlerinde bu hususa dikkat çekilmektedir.

Rızkın artmasına vesile olan manevî önemli bir sebep de infaktır. Kişi Allah yolunda, ihtiyaç sahibi insanlara veya hayır kurumlarına infak ettikçe Cenâb-ı Allah da ona bolca verir. Kişi, Cenâb-ı Allah’ın kendisine ikram ettiği malı konusunda cimri davranınca Cenâb-ı Allah da ona karşı cimri davranır. Nitekim âyeti kerimede “Siz bir şey infak ederseniz Allah onun yerini doldurur…” (Sebe, 34/39) buyrularak infakın malın artmasına vesile olacağına dikkat çekilmektedir.

Konuyla ilgili hadisler de bulunmaktadır. Hz. Ebû Bekir’in kızı Hz. Esma’nın rivayetine göre kendisi bir gün Resûlullah (s.a.v.)’ın yanına gitmişti. Resûlullah (s.a.v.) kendisine, “Sen cimrilik etme ki Allah da sana karşı cimrilik etmesin, gücün yettiği kadar sadaka ver, dedi.” (Buhârî, “Zekât”, 22). Hz. Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği diğer bir hadise göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İnsanların sabahladığı bir gün yoktur ki iki melek inmesin. O meleklerden biri, Ey Allah’ım, malını infak eden kişiye halef ver (infak ettiği malının yerini doldur), diye dua eder, diğeri ise Ey Allah’ım, cimrilik eden kişinin malını telef eyle, diye beddua eder.” ( Buhârî, “Zekât”, 27.)

Âyet ve hadislerde infakın malın artmasına vesile olacağı beyan edildiği gibi, bu husus yaşanan birçok olay ile de sabittir. Birinci ağızdan bizzat duyduğum birkaç örneği burada aktarmak istiyorum:

2006 ile 2010 yılları arasında Van’ın Çatak ilçesinde İlçe Müftüsü olarak görev yaptım. Camiden çıkınca zaman zaman vatandaşlarla sohbet yapıyorduk. Bir gün küçük bir köyün ağası olan Emin ağa adında bir zat şunları anlattı: Ulaşım araçlarının fazla olmadığı zamanlarda her gün evimde misafirler vardı. Bir eşim sadece misafirlere yemek yapıyordu. O sırada koyunlarım hep ikiz doğururdu. Daha sonra misafirler bitti, şimdi ikiz doğurmak öyle kalsın koyunlarım her yıl düzenli olarak doğurmuyor, bazen iki veya üç yılda bir doğurur.

Diyarbakır’ın Çınar ilçesinin bir köyünde dayılarım tarafından yakınlarımız vardır. Bir ara (zannedersem 2000 yılı idi) oradan Zülküf Çeçen adında bir yakımız köyümüze gelmişti. Kendisi şöyle bir hadise anlattı: Bundan birkaç yıl önce idi. Bir köylümüz Kurban bayramında 7 koyun kurban edeceğini adamıştı. İçin garip tarafı, o yıl koyunlarının tamamı ölmüş sadece 7 tane kalmıştı. Bayram namazını kılıp camiden çıkınca oğluna şöyle dedi: Ey oğlum, Rabbime bir söz vermiştim, bu yıl 7 koyun kurban edeceğim diye. Koyunlarımız da öldü sadece 7 tane kaldı, git onları getir, kurban edelim. Söz konusu koyunlar getirildi, caminin önünde kurban kesilerek köylülere dağıtıldı. Bu zatın yeterince parası olmadığından koyun alamadı, ancak birkaç kuzu satın alabildi, fakat bu kuzular çık hızlı bir şekilde çoğaldı. Öyle ki adam birkaç yıl içinde bu kuzular sayesinde zengin olup kendisine traktör satın aldı.

Bu iki olay gibi yaşanan binlerce belki de on binlerce hadise vardır. Neticede Cenâb-ı Allah her şeye kadirdir, fakiri zengin zengini de fakir edebilir. Onun kudreti açısından her şey mümkündür. Her şey de O’nun elindedir. Bir insan cömertlik edip kendi malını Allah yolunda infak ederse Allah daha da cömerttir, ona kat be kat fazladan verir. Bir insan cimrilik edip malının hakkını ifa etmez, ihtiyaç sahibi insanların hukukunu gözetmezse Cenâb-ı Allah da bir zaman sonra kendisine verdiği servetini elinden çekip alabilir.

B. İnfak İle Malın Musibetlerden Korunması

Bu dünya bir imtihan sahasıdır. Bunun bir neticesi olarak Cenâb-ı Allah, insanoğlunu bazen mal, bazen evlat, bazen de hastalık veya benzeri musibetlerle imtihan eder. İmtihanın maddî ve manevî sebepleri vardır. Günah işlemek musibetlere sebep olacağı gibi, ibadet ve Allah’ın rızasına göre yaşamak da rızkın bolluğuna ve refaha sebep olur veya olabilir. Birçok âyeti kerimede bu hususa temas edilmektedir, şöyle ki; “Görmediler mi? Onlardan önce birçok asrın halkını helak ettik. Size vermediğimiz imkânı onlara vermiştik: Onlara bolca yağmur yağdırmış, nehirleri onların altından akıtmıştık, ancak günahlarından dolayı onları helak ettik ve onlardan sonra başka halklar yarattık.” (En’âm, 6/6.), “Şayet köylerin halkı iman edip Allah’tan sakınsaydı, onlara semanın ve yerin bereketlerini açardık, fakat onlar tekzip ettiler. Yaptıklarından dolayı onları yakalayıverdik.”  (A’râf, 7/96.), “Ey kavmim, Rabbinizden bağışlama dileyin, sonra da O’na tövbe edin, (böyle yaparsanız) üzerinize bolca yağmur yağdırır ve kuvvetinize ilaveten size kuvvet verir…”  (Hûd, 11/52.), “Dedim ki Rabbinizden bağışlama dileyin, zira O, çokça bağışlayandır. (Şayet) böyle yaparsanız üzerinize bolca yağmur yağdırır, size mal ve evlatlar verir, size bahçeler ve nehirler kılar.” (Nûh, 71/10-12.)

Görüldüğü gibi bu âyetlerde tövbe, istiğfar ve ibadetin rızkın artmasına, bolluk ve berekete vesile olacağı ifade edilmektedir. İman etmeyen Hz. Nuh, Hz. Lût ve Hz. Salih kavimlerinin helak edildiği Kur'ân’da birkaç yerde anlatılmaktadır. (Bak:  Hûd, 11/44, 66-67, 82-83; Şuârâ, 26/119-120, 158, 172.) Dolayısıyla insanoğlunun iyi veya kötü fiillerinin dünya hayatına müspet veya menfi birtakım etkileri bulunmaktadır.

Ayrıca bazı günahların belli bazı musibetlere sebep olacağı da bazı hadislerde anlatılmaktadır. Bu meyanda zekât vermek ve infak etmek malın artmasına vesile olurken, zekât ve sadakayı men etmek de hassaten malın telef olmasına sebep olmaktadır. Konuyla ilgili Kur'ân-ı Kerîm’de calibi dikkat iki hadise anlatılmaktadır.  Bu hadiselerden biri Karun ile ilgilidir. Karun çok zengin idi. Hz. Mûsâ ondan zekâtını vermesini talep etti. Karun zekâtını hesaplayınca büyük bir meblağ tuttuğunu gördü. Bunun için cimrilik edip zekâtını vermekten imtina etti. Kendisini haklı çıkarmak için fahişe bir kadın buldu. Hz. Mûsâ’ya zina iftirasında bulunması karşısında kadına bir kova dolusu altın verdi veya teklif etti. Hz. Mûsâ’nın vaz ettiği bir sırada planını hayata geçirmek istedi. Talebi üzerine kadın kalkıp Hz. Mûsâ’nın kendisiyle zina yaptığını söyledi. Hz. Mûsâ hiddete gelip kadına yemin içirince kadın pişman olup dediğini yalanladı ve kendisiyle Karun arasında cereyan eden planı ifşa etti. Hz. Mûsâ buna çok sinirlendi ve Karun’u cezalandırmak üzere dua edip Cenâb-ı Allah’a yalvardı. Cenâb-ı Allah yerin emrini Hz. Mûsâ’ya verdi. Hz. Mûsâ Karun’u yutması için yere emretti, yer de onu yuttu. Böylece Karun eviyle birlikte yere battı. (İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, s. 1426.)  Bu hadise özet olarak Kasas Suresi, 76-83. âyetlerinde anlatılmaktadır, ancak âyetlerde açıkça zekâttan bahsedilmemektedir. 

Diğer bir hadise bahçeleri bir afet ile yanan kardeşlerin olayıdır. Bu insanların Yemen halkından olup Sana Şehrine 6 mil uzaklıkta bulunan ve Daravan denen bir köyde ikamet ettikleri söylenir. Bu hadisenin özeti şöyle anlatılmaktadır: Bahçesi olan bir adam vardı. Bu zat bahçesinin mahsulünü üçe ayırırdı. Aile efradının bir yıllık nafakasını ayırır, bahçenin bakımı için gereken miktarı da ayırdıktan sonra gerisini fakirlere dağıtırdı.  Nihayet adam ölür ve geride birkaç evladı kalır. Bunlar kendi aralarında şöyle dediler: Babamız ahmak idi, bahçemizin mahsulünün önemli bir kısmını fakirlere verirdi. Şayet mahsulümüzü fakirlere vermezsek tamamı bize kalır.

Bahçenin devşirme zamanı gelince kendi aralarında şöyle anlaştılar: Sabahleyin henüz hava karanlık iken erkenden bahçeye gidelim ki fakirlerin haberi olmasın, kimse bahçeye gelmesin, fakirlere bir şey vermeden mahsulümüzü toplayıp getirelim. Bu şekilde anlaşan kardeşler, sabah henüz hava karanlık iken sessiz bir şekilde kalkıp bahçeye gittiler. Ancak onların yaptığı iş Cenâb-ı Allah’ın hoşuna gitmedi. Cenâb-ı Allah gece bahçenin üzerine bir ateş gönderdi. Ateş bahçeyi yakıp simsiyah etti, üzerinde hiçbir meyvesi kalmadı. Bahçenin yanına varıp bahçeyi bu halde görünce ilk etapta yanlış yere gittiklerini sandılar. Daha sonra hatalarını anlayıp tövbe ettiler, ancak bahçe artık yanmış, iş işten geçmişti. (İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azim, s. 1907.)  Bu hadise Kalem Suresi 17-33. âyetlerinde anlatılmaktadır.

 Âyetlerde zekât ve sadakanın malı musibet ve belalardan koruduğunu, zekâtı men etmek ve sadaka vermemenin malın telef olmasına sebep olacağına dikkat çekildiği gibi, hadislerde de bu hususa dikkat çekilmektedir. Hadislerde konuya daha açık bir şekilde vurgu yapılmaktadır. Hz. Hasan’ın rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mallarınızı zekât ile koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi edin, musibetin dalgalarını dua ve tazarru ile karşılayın.”  (Munzirî, et-Terğîb ve’t-Terhib, s. 192.)

Hz. Ömer’in rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:  “Karada veya denizde bir mal telef olmuşsa bu, ancak zekâtı men etmekten dolayıdır.” (Munzirî, et-Terğîb ve’t-Terhib, s. 197.)

Hz. Âişe’nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Zekât veya sadaka bir mala karışırsa onu ifsat eder.” (Munzirî, et-Terğîb ve’t-Terhib, s. 197.)

Burada şunu da ifade edelim ki mal mülk ve servetin asıl sahibi Cenâb-ı Allah’tır. Cenâb-ı Allah lütfundan insanoğluna verdiği servetin bir kısmını insandan zekât veya sadaka olarak ister. İnsanoğlu Cenâb-ı Allah’ın bu emrini yerine getirirse Allah ona daha fazlasını verir, cimrilik edip malın hakkını vermezse Cenâb-ı Allah, insanı cezalandırıp azap edebilir. Zekât ve sadakayı men etmenin cezası da ekseriyetle malın noksan edilmesi şeklinde kendisini gösterir. Zira her günahın azabı aynı değil, farklıdır.