Prof. Dr. Sami Zan, İstanbul Tıp Fakültesi’nde Anatomi hocasıdır. Kadir Mısıroğlu anlatır. Hoca, lise yıllarında ateşli bir ateistir. Tıp Fakültesi’nde ve mezûniyetten sonra da artırarak sürdürür. Kadavraların başında:

▬ İnsanda rûh var diyorlar, hani neresinde? Kesiyorum, biçiyorum, böbrek, dalak, kalbi var; hani rûh?” kendince hem istihza (alay) eder hem de öğrencilere ateizm propagandası yapar bu vesîleyle. O yıllarda bir rüyâ görür. Rüyâsında:

▬ Sami, sıkıyönetimin kalktığı gece bir ölüm tehlikesi geçireceksin!” denir. Hoca ne rüyâya inanır ne dîne inanır. Ama işin içine ölüm gelince büyük bir sıkıntı basar. Bu bir süre zihnini meşgul eder sonra şeytâni bir vesvese der zamanla unutur. O yıllar, sıkı yönetimlik bir durum da görünmez. Vaktâki 6-7 Eylül olayları olur. Bunun üzerine sıkıyönetim ilân edilir. Huzursuzluk içinde aklına şu hâdise de gelince… Kendisi anlatır. Sezar senatoya girerken bir meczûp:

▬ Sezar Mart’ın 14’ünden kork!” der. Sezar bakar kılığı kıyâfeti perişan bir adam güler ve gider. Mart’ın 14’ünde bir daha senatoya girerken kapıdaki kalabalık arasında yine bu meczûbu görür yanına vararak:

▬ Babalık martın 14’ü geldi hani.” der. Meczûp:

▬ Geldi ama Sezar, geçmedi daha!” der. Sezar içeriye girer sûikastle öldürülür. Aynen bunun gibi örfi idâre gelir ama kalkacağı gece vardır rüyâda. Aman örfi idâre bitmesin diye; “Allah’a yalvaracağım inanmıyorum.” der. Sonra üç ay sıkıyönetim uzatılır.  “Ömrüm uzamış gibi sevindim.” der ama Arapların bir sözü vardır “Küllü âtin garip” “Her gelecek yakındır.” Rüyâda söylenen son gün gelince, bir trafik kazası mı olacak, başıma bir şey mi düşecek diye korka korka üniversiteye gider dersini verir, aynı şekilde korka korka eve döner. Hanımına:

▬ Hanım, ben yatayım, bugünü artık uykuda tamamlayayım. “Geldi ama geçmedi daha dedi ya.!” Bugünü uykuda tamamlayayım.” der. Uyurken sanki kalbine bir bıçak sokulur da bükülmektedir. Bir feryâd ile uyanır:

▬ Hanım, saat kaç?” der. Eşi:

▬ Gece 12’ye 5 var.” der. Kendi kendine:

▬ Tuh Allah cezâsını versin bitmemiş daha beş dakika var!” der. Yerde yarım metre kar pijamayla yola düşer. Üstü açık bir kamyona biner hastaneye gelene kadar üzerinde 10 santim kar birikir. Hastaneye gider infarktüs (kalp krizi) geçirmektedir. İki ay hiç hareket etmeden hastahânede yatar. “Ben Anatomi Profesörüyüm. İnsan vücudunda her bir hücre dört saniye tâze kan almasa ölür. Kendisi talebeye der ki “4 saniye kan almadan yaşaya bilir insan vücudundaki hücreler.” Ben kriz geçiriyorum âlet başımın üstünde ben tam 14 saniye kriz geçirdim ölmedim. Benim ilmim iflas etti. Bunu talebelere böyle okutuyordum ölmedim.”

▬ Dedim ki yarabbi! Varsın, birsin, haksın. Bana hayatımı bağışla ben bu hayatı senin yolunda harcayacağım.” diye duâ eder ve dönüş yapar rabbine. Tedâvi ile kurtulur. Allah’a duâ eder, yaşattığı için şükreder. Ateşli ataist hastahânede mü’min olur. Hastahâne çıkışında eve gitmeden gecenin geç vakti camiye gider, hocayla görüşür evine götürür ve:

▬ Hocam ben çok câhilim.” der. Hoca, etraftaki kitaplara bakar:

▬ Estağfirullah!” der.

▬ Öyle değil Hoca Efendi! Ben bâzı şeyler biliyorum ama asıl bilinecek olanı bilmiyorum. Allâh’ı, beni yaratanı bilmiyorum. Allah aşkına küçük bir talebe gibi sıfırdan beni yetiştir.” der. İşi gücü bırakır Kur’ân öğrenir ve dîni bilgisini artırır. Artık namaz kılmağa ve ibâdet etmeğe başlar.

▬ Allah bana bir musîbetten bir kurtuluş kapısı açtı çok şükür!” der. Bundan sonra ölülerin başında talebelerine: “Bu adamda sizin gibiydi. Doktora gitse orasını tutsa, burasını tutsa utanır, gıdıklanır. Bakın eviriyorsun, çeviriyorsun, kesiyorsun, biçiyorsun hiçbir îtirazı yok. Her şey meydanda. Demek ki bundan bir şey eksildi. O eksilen şey olmasaydı bu hayattayken nasıl doktora oramı elleme buramı elleme diye îtiraz ederdi. Şimdi kesiyoruz biçiyoruz hiç ses çıkmıyor. İşte o “RÛH”tur.” diye anlatır. O anlattıkça çocuklar dersten çıkmaz ve; “Vâiz oldum ölülerin başında!” der.

            Hoca doçenttir… Fırsat buldukça öğrencilere daha önce anlattıklarının tam tersi dîni bir şeyler anlatır. Allah’a îmandan, rûhtan bahseder. Hocalar da kapıdan gelir dinlerler. Bakarlar ki dînî sohbet yapıyor hoca, talebe de gitmiyor. Anatomi kürsüsünün başındaki iki profesör ikisi de bundan rahatsız olurlar çağırırlar ve:

▬ Sami, kalp hastalarında bu sıkıntı oluyor senin kafayı da değiştirdi. Bu kafayı bırak, eski yoluna, hüviyetine, düşüncene dön! Yoksa seni bu kafayla profesör yapmayız!” derler. Rabbine tam bir îmanla dönen Sami Zan:

İsterseniz yapmayın! Beni Allah profesör yapar!” der. İhtilâlden sonra, Kurucu Meclis teşkil edilir, kürsü başkanı oraya alınır. Altı ay sonra da diğer profesör ölür. Hoca da kendi kendine profesör olur. Elbette anlayana, anlamak isteyene…

            Muhammed Sûresinin 7. Âyeti kerimesinde yüce Mevlâ: “Ey îman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” Allah’ın yardıma ihtiyâcı bulunmadığı kesin olduğuna göre “Allah’a yardım”, mecâzi olarak “O’nun dinine, peygamberine” yardım demektir. Bu âyet bir ilâhî sünnete (imtihan ve sa‘y olarak anılan âdete, kanuna) ışık tutmaktadır: Allah dünya hayatını imtihan için takdir buyurduğundan yardımını da kulun kendisine düşeni yerine getirmiş olmasına, sözlü duâ yanında amel ve çabalarıyla fiilî duâsını da yapmış bulunmasına bağlamıştır. Kul iyiliğe doğru bir adım atarsa Allah, yardım ve ödül olarak bin adım atmaktadır. (Kur’an Yolu Tefsiri)

            Sami Zan, 24 Aralık 1984 Pazartesi günü Anatomi pratiği yaparken, kadavra salonunun kapısını kıran bir öğrenciye çok sinirlenir ve tabureye çıkıp çok sert, kızgın ve sinirli bir konuşma yapar, nasîhatler eder. Bu onun son konuşması olur. Hoca geçirdiği kalp krizi sonucu vefât eder. Allah rahmetine gark eylesin, mekânını cennet eylesin… Cengiz Numanoğlu:

            “Ezelden gelmişiz, rûh ve nefs ile,

            Bize secde etmiş, melekler bile...

Bir de kendimize, soralım hele...

İnsan doğduk ama... Olabildik mi?  der.

            Elbette anlayana, anlamak isteyene…

HÂSIL-I KELÂM! “Ölenler Ölümü Bilmez, Ölüm Kalanların Hikâyesidir. Yol Elif İse, Yön Bellidir... Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar... Söz meclise, kıssa herkese… Söz uzar, kesmek gerektir vesselâm!”

Selâm ve duâ ile…