Yunus b. Abd’ul Â’lâ, İmâm-ı Şâfii’nin talebelerindendir. Yunus, hocası İmam Muhammed b. İdris eş-Şâfii ile câmide müzâkere yaptıkları bir konuda ihtilâfa düşerler. Öyle ki Yunus, hocasına öfkelenerek dersi terk eder çeker gider. Akşam olunca kapısı çalar ve:

▬ Kim o?” der Yunus. Kapıdaki kişi:

▬ Muhammed b. İdris eş-Şâfii” der. Yunus kapıyı açarken kendi kendine:

▬ Kapıda bu isimle bilinen herkes aklıma geldi ama bu kişinin İmâm-ı Şâfiî olabileceği hiç aklıma gelmedi.” der. Yunus, kapıda beklemekte olduğunu gördüğünde hocasının ayağına kadar gelmesine şaşırır. İmâm-ı Şâfii ayağına kadar gittiği Yunus’a:

  • Ey Yunus, bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?

· Sakın, yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!

· Evlât, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme. Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkâra acı, ona merhamet göster.

  • Şunu da asla unutma, sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster. Bizim görevimiz hastalığı tedâvi etmektir, hastayı yok etmek değil!” der öğrencisine ve bizlere unutulmayacak bir ders verir.

            Toplum olarak bu uyarılara çok ama çok ihtiyacımız var. Günümüzde akrabasını, dostunu, eşini yaptığı bir hata yüzünden terk edip yüz çevirenlere bu tarihi kıssayı defâlarca okutmak anlatmak lâzım. Anasını, babasını, eşini, çocuğunu, kardeşini, akrabasını, arkadaşını, komşunu yaptığı bir hata yüzünden terk edip yüz çevirenlere, yıllarca küs duranlara bu davranışı okutmak ve elmasla mermere yazdırmak lâzım. Adını tarihe altın harflerle yazdıran insanlar, beyhûde büyük olmamışlardır. Yahya b. Muaz bu durumu: “Mü’min kardeşine faydalı olamıyorsan, bâri zararlı olma; onu sevindiremiyorsan, bâri üzme; övmeye dilin varmıyorsa, bâri yerme.” diye mükemmel şekilde bizleri uyarır. “İyiliğe gücün yetmezse kötülük yapma.” der Feriduddin Attar da.

Hani Hatâyî’nin bir beytinde:

“Usul erkân bilmez nâdân elinden / Usul ağlar, erkân ağlar, yol ağlar.

Bülbülün fîgânı gonca gülünden / Bülbül ağlar, diken ağlar, gül ağlar.” dediği gibi.    Yüce Mevlâ Câsiye Sûresinin 17. âyeti kerîmesindeki duâ da; “Rabbim! Kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki bağy (taşkınlık) yüzünden ayrılığa düşenlerden eyleme bizi.” buyurmak sûretiyle insanların hataları olacağını ama bu nedenlerden dolayı aşırıya giderek tefrikaya düşmeden birlikten ayrılmamaz konusunda bizleri uyarmaktadır.

Mevlânâ der ki:

  • Dostlarını dâimâ vefâ ile hatırla.!
  • Arayan sen ol, bulan sen.
  • Tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen.
  • Unutma! Kula vefâsı olmayanın, Hakk’a vefâsı olmaz.” 

            Rabbim bizleri, birbirimiz ile imtihan eylemesin. Sabrımızı ziyâde eyleyerek rızâsına ulaşanlardan eylesin… Duâ deyince talebe Hocasına...

▬ Hocam! Duâ eden mi daha kazançlıdır? Duâ edilen mi?” diye sorar. Hocası talebesine tebessümle bakarak:  

▬ Güzel ve yerinde bir suâl ilmin yarısıdır evlât. Sahâbe-i kiram da Efendimize yerinde ve akıllı sorular sorarak dinimizi en ince ayrıntılarına kadar böyle öğrendiler... Senin sorunun cevabına gelince;

  • Başkasına duâ etmek nefse ağır geldiğinden fazîleti çok büyüktür... Bir başkası için duâ eden kişi aslında;

· “Hayra vesile olan hayrı yapan gibidir!” sırrınca eğer sen birine duâ edersen ve senin duân vesilesiyle o kişi iyi bir Müslüman olursa; onun yaptığı tüm iyilikler senin amel defterine de yazılır.

· Bir Müslümanın, gıyabında ihlâsla gönülden yapılan duâ kabûle çok yakındır… Bir kimse din kardeşine hayır duâ ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, “duân kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin” diye duâ eder Hadis-i Şerifi tahakkuk eder… Meleklerden duâ almış olursun. Duâ; başlı başına bir ibâdet olduğundan birde ibâdet sevâbı alırsın...

· Herkese duâ hâli verilmez, bu büyük bir nimettir... Üstelik başkası için duâ etmek başlı başına bir merhamet emmâresidir.

· Allah (c.c) ise merhamet edenlerin en merhametlisi olduğundan yapılan duâlar Cenâb-ı Allah’ın merhametini celb etmeye vesile olacaktır. Sen merhamet ettikçe Allah sana daha çok merhamet edecektir.

· Bir de başkasına ettiğin duâ o kişinin sıkıntısının giderilmesine vesile olursa Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in buyurduğu: “Kim ki bir mü’min kardeşinin ihtiyacını temin ederse, mahşer günü ameller tartılırken terâzinin başında duracağım ve başı dara düşerse/ona mutlaka şefaat edeceğim.” sırrına mazhar olursun!

· Duâ etmek cömertlik şiârıdır, cömert olmayanın, duâdan da nasibi yoktur! Üstelik Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim bütün mü’minlerin affedilmesi için istiğfâr ederse, Allah Teâlâ ona her bir mü’min için bir hasene yazar.” Ümmeti duâlarına eklediğinde sen de bu sevaptan nasiplenen kullardan olursun!” der ve devam eder Hoca Efendi;

  • Evlâdım, sen başkalarına duâ et ki Allah’ta seni başkalarının kalbine düşürsün. Sen de duâ alasın… Şimdi söyle bakalım evlâdım duâ eden mi kârda... Duâ edilen mi?” Talebe edeple ellerini kaldırır ve hocasına:

▬ Duâ eden daha çok kârda efendim!” der. Rabbim herkese gıyâbında birbirine günahsız dille istiğfar eden, duâ eden dostlar nasip eylesin... Derler ki:

Demir ton ile,

Meyve kilo ile,

Altın gram ile,

Elmas karat ile,

Âhiret ise zerre ile ölçülür.

Dost ve arkadaş hususunda şunu aklınızdan çıkarmayın. Dostunuz;

  1. Onu gördüğünüzde, görünüşü size Allah’ı hatırlatsın.
  2. Hal ve hareketleri sizi Allah’a yönlendirsin.
  3. Konuşması ilminizi artırsın.
  4. Sizi gaflette gördüğünde uyarsın.
  5. Sizi zikir yaparken gördüğünde de yardımcı olsun.

            Bu beş özellikten dördü olursa o arkadaşı kabul etme!

Peygamberimiz (s.a.v.); “Gördüğünüzde size Allah’ı hatırlatan, bilginizi artıran, ilmiyle de size âhireti hatırlatan, sizin için en hayırlı arkadaştır…” buyurur ve Allah’ı hatırlatan insanın en iyi arkadaş olduğunu haber verir. Mevlâna ise; “Bir eş isterim. Cana can olan, yaraya merhem olan, canı ben yarası ben olan, bana Mevlâ’yı anlatan ve hatırlatan.” Şâirlerin Sultanı Necip Fazıl ise:

“O yüz, her hattı tevhîd kaleminden bir satır,

O yüz ki; göz değince Allah’ı hatırlatır.” diyerek konuyu özetler.

            UNUTMAYIN! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .” Vesselam...

            Selâm ve duâ ile…