Sultan olduktan sonra girdiği savaşların tamamını kazanan Emir Timur, dünya çapında bir devlet adamı, başarılı bir komutandır. Kendisine “başarısının sırrı” sorulduğunda anlattığı ilginç hikâyesi dilden dile dolanır, birçok kişiye de ilham olur.

Hiç savaş kaybetmemiş midir? Elbette etmiştir. Kardeşlerine, amca çocuklarına karşı taht kavgalarını kaybeder ve son mücâdelesinde Emir Timur, 26 yaşında iken çok ciddi bir şekilde yaralanır. Bacağına ve omzuna aldığı yara, onu pek müşkül bir duruma düşürür. Ormanda atını bırakır ve kendisi de bir ağaç altına saklanır. Bir savaşçı için en çok lâzım olan kolunu ve bacağını eskisi gibi artık kullanamayacaktır… Boynunu büker ve kendi kendine:

▬ Benim için buraya kadarmış! Komutanlık, Sultanlık senin neyine git tarla/takımla çiftçilik yap!” der hüzünle. Gelin gerisini kendisinden dinleyelim:

▬ Ben başarımı bir karıncaya borçluyum. Kendime o karıncayı örnek aldım. Bir savaşa girmiştik. O savaşta ciddi bir yara aldım. Ordumuz perişan oldu. Her birimiz bir tarafa dağıldık. Moralim sıfırdı artık. Bir ağaç dibinde çöküp kaldım. Ümitlerim kırılmış, hayallerim suya düşmüştü. Perişandım. Ne yapacağımı düşünüyordum ki, bir karınca ve yuvası ilişti gözüme. Baktım, ağzına koca bir buğday tânesini almış, yuvasına tırmanmaya çalışıyor. Belli ki, yuvaya aşıracak onu. Yuvanın önüne bir kesek bıraktım ve “Sen mi inatçısın? Yoksa ben mi?” diyerek beklemeye başladım. Karınca keseğin yarısına kadar tırmanıyor ama bir türlü taneyi içeri bırakmayı başaramıyordu. Yarı yola kadar tırmanıyor, aşağı düşüyordu. Tekrar tırmanıyor, yine düşüyordu. Fakat hiç yılmıyordu. Merak edip saydım. Beş, on beş, kırk beş, elli beş, altmış beş, tam altmış yedi defa tırmandı. Hepsinde de aşağı yuvarlandı. Ama yılmadı. Sonunda başardı. Altmış yedi defa düşmesine rağmen, vazgeçmedi hedefinden. Ah, ne azim vardı onda. Ne muhteşem bir kararlılık. Ama başardı sonunda. Onun bu azmine hayran kaldım. İbret ve ders aldım kendi kendime; “Karınca kadar da olamaz mıyım?” dedim. O günden sonra, hiç yılmadım. Bir işe karar verdikten sonra, sonuna kadar gittim. Her işimi âlimlerle, Allah dostları ile istişâre ettim. Onların duâsını aldım. Rabbime dayandım. Ona güvendim. Azimle çalıştım ve Allah’ın izniyle başardım.” diye tabiri câiz ise mürşidini anlatır Emir.

Olur da bir gün başarıya doğru koşarken yılgınlık aklınıza gelirse, yorulursanız; “Karınca kadar olamaz mıyım?” sözünü unutmayın. Kültürümüzde  bir üçleme vardır.

            Başarının gıdası niyet.

            Zihnîn gıdası sükûnet.

            Bedenin gıdası oruç.

Peki! Bizler başarıyı ne ile ölçüyoruz. Başarıyı, çok para kazanmış olmakla mı, çok mal kazanmak ve yığınla dünyalığa mâlik olmakla mı? Günün sonunda, tarlamıza, bahçemize bir karış daha fazlasını katmakla mı? Başarımızı ne ile ölçüyoruz? Hayatımızın sonunda da başarımızı ne ile ölçeceğiz? Başarı, Rabbimizin; “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.” (Zümer, 73) mübârek beyânıyla karşılanacak olan kullarından olmakla ölçülmelidir. Başarı; muttakî olan kulların taşıdıkları özellik ve güzellikleri, vasıfları bezenmek, kuşanmak, taşımak sûretiyle, “bazı yüzlerin ağarıp, bazı yüzlerin karardığı günde yüzleri ak olanlar”ın içerisine dâhil olabilmektir. Başarı ve mârifet; “Ey îman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102) âyet-i celîlesi mûcibince “lâ ilâhe illallâh, Muhammedu’r-Rasûlullâh” diyerek rûhu Allah’a teslim edebilmektir. Efendimiz (a.s.) bunun yolunu bize; “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öylece diriltilirsiniz!” düsturuyla öğretmektedir. Îmanla Rabbimizin huzuruna çıkabilmek için, öylece yaşamak, hayatımızı idâme ettirirken Allah’ın ve Rasulünün bizden yerine getirmemizi istediklerini yapmak, yasakladıklarından kaçınmak ve netice îtibariyle; “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarımın arasına katıl. Ve cennetime gir!” (Fecr, 27-30) hitâbına mazhar olarak Rabbin huzuruna çıkabilmek; cennet ve cemâliyle müşerref olabilmektir başarı… Rabbimiz kendi yolundan ayrılmamıza fırsat vermesin ve bir ömür râzı olacağı işlerle meşgul olabilmeyi nasip eylesin. (Bizi Kim Beğenecek)

Kime başarılı denir?

Başarılı olmanın kriterleri nedir?

Kime göre başarılı sayılacaksınız?

İnsanların başarı dediğine inancınız başarı diyor mu?

Ø  Maçta faul yaparak gol atıyorsunuz hakem görmüyor ve golü sayıyor. Bu bir başarı mıdır?

Ø  Acaba kapitalizmin başarı dediğine İslâm başarı der mi?

Ø  Sınav sorularının cevabı size ulaştırılıyor, sonuçlar açıklanıyor, siz üniversiteyi veya herhangi bir devlet memurluğunu kazanmışsınız. Görünüşte başarı gibi görünen bu durum başarı mıdır yoksa zulüm müdür?

Ø  Kapitalist dünya fâize kazanç hem de yüksek kazanç diyor. Acaba dinimiz açısından bu kazanç mıdır kayıp mıdır?

Ø  Ticarethânenizde fiyatlarınızı alıcıyı yanıltmak amacıyla farklı ve düşük gösterdiğinizde acaba İslâm buna kazanç mı yoksa kayıp mı diyor? Bunlar üzerinde düşünmemiz gereken hususlardır.

Biz Müslümanların başarılı olma konusunda kriterleri inancımız belirler.

Mesela haram yoldan kazanılan hiçbir şeye dinimiz başarı veya kazanç dememektedir.

Ø  Yetim malını, kardeşinizin hakkını veya size ait olmadığı hâlde insanların bilgisizliğinden, iyi niyetinden yaralanıp üzerinize kaydettirmeniz kazanç ve başarı değil, ateştir.

Ø  Hırsızlık yapmak ve yakalanmamak bir başarı değildir. Kitabımız yarışmamızı istiyor ama hayırlarda yarışmamızı. Kitabımız başaranlardan olmamızı istiyor ama âhiret kazancının büyük başarı olduğunu hatırlatarak.

Dünya hayatının geçici olduğunun farkında olarak yaşamak bir mü’min için önemlidir. Bu hakîkat bize dünya başarılarının da geçici olduğunun farkına vardırır. Bir de Allah’ın neye başarı ve kazanç dediğini iyi bilmeliyiz ve çevremizdekilere öğretmeliyiz.

“İslâm güzel ahlaklı olmaktır.” buyurur Peygamberimiz (s.a.v.). Her türlü eylemimizin, işimizin başına ahlaklı olmayı koymalıyız. Dünya başarılarımızın âhiret başarısına vesile olması için gayretle çalışmalıyız. Merhum Mehmet Akif; “İz bırakanlarla senin aranda basit bir fark var sadece: Onlar ömür boyu gayret ediyorlar; sen ömür boyu hayret ediyorsun.” der. Her dünyevî başarımızın bizi cennete biraz daha yaklaştırması için gayret ederek Kur’ân’ın ifâdesiyle “Ve zâlikel fevz’ul azîm” (İşte büyük başarı budur.)” (diyanet.gov.tr.hadim) Vesselam...

HÂSIL-I KELÂM! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .”

            Selâm ve duâ ile…