Bir gece vakti Hz. Ömer (r.a.), mû’tâdı olduğu üzere Medîne sokaklarını gezmektedir ki, duyduğu bir sesle ansızın duraklar. Önünden geçmekte olduğu evden dışarıya kadar taşan bir tartışma sesi dikkatini çeker. Bir ana, kızına:

Kızım, yarın satacağımız süte biraz su karıştır da çoğalsın!” demektedir. Kız ise:

Anacığım, halîfe süte su karıştırılmasını yasak etmedi mi?” der. Ana, kızının sözlerine sert çıkarak:

Kızım, gecenin bu saatinde halîfe süte su kattığımızı nereden bilecek?” der. Ancak gönlü Allâh sevgisi ve korkusu ile dipdiri olan kız, anasının süte su katma hîlesini kabullenemez ve:

Anacığım! Diyelim ki halîfe görmüyor. Pekî, Allâh’ta mı görmüyor? Bu hîleyi insanlardan gizlemek kolay ama her şeyi görüp bilen Kâinâtın Hâlıkı Allâh’tan gizlemek mümkün mü?” der kız hem anasına hem bizlere hem de anlayana/anlamak isteyene.

Rabbânî hakîkatlerle dolu temiz bir vicdan ve diri bir kalbe sâhip olan bu kızın, derûnî bir Allâh korkusu içinde annesine verdiği cevap, Hz. Ömer’i son derece duygulandırır. Mü’minlerin Emîri, onu sıradan bir sütçü kadının kızı değil, gönlündeki takvâsı ile müstesnâ bir nasip bilir ve oğluna gelin olarak alır. Beşinci halîfe olarak zikredilen meşhur Ömer bin Abdülazîz, işte bu temiz silsileden dünyaya gelir. Hâdiseyi şâirlerin sultanı Necip Fazıl:

Köpek korkusuyla korktum ölümden,

Ölmeden ölmeyi anlayamadım.

Ne güneşler doğup battı üstümden;

Bir günü bir güne bağlayamadım.

 

Hırsıma ne şöhret yetti ne de şân;

Döndüğüm her nokta dünyadan nişân.

Nefsimin ardından koştum perîşan,

Ondan bir kıl bile avlayamadım...” diye özetler şiirlerinde.

Her hâlimizle, her baktığımızla, her tuttuğumuzla, her yazıp çizip söylediğimizle kayıt altına alındığımızın bilincinde olmak... Trafikte, sokaklarda, ev ve iş yerlerimizde mobese kameraları var, ancak onların ölü noktaları var, karanlık gibi ortamlarda yetersiz kalanları var, mesâfe sorunları var. Köşeyi dönünce, ağacın arkasına gizlenince, kameraların açısının dışına çıkınca görmeyiveriyorlar. Fakat Allâh’ın görevli meleklerinin mobeselerinin, kameralarının kör noktası yoktur. Her hâlimiz, her işimiz, her günümüz, her mekânımız denetim ve gözetim altındadır. Sadece kameralar değil, o gün hiçbir şey gizli kalmayacak, insan vücudunun bütün âzâları, hayâtının her safhasını bir bir ortaya sayıp dökecektir. Kur’an, tablolar hâlinde bizlere, dünya, kıyâmet ve âhiret hallerimizi şöyle anlatır: “Gün gelecek, dilleri, elleri ve ayakları yapmış oldukları bütün kötülükleri tek tek bildirerek, aleyhlerinde şâhitlik edecektir.”(Nur, 24) “O gün mühür vuracağız ağızlarına, elleri bize söyler, ayakları şâhitlik eder, kendi yaptıklarına.(Yasin, 65) Ve Rabbimiz, o günde herkesin kendine yeter bir derdi olduğunu hatırlattığı mübârek sûrede kaçamayacağımız mutlak âkıbeti de haber verir: “Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün kişi kardeşinden, kaçar. Annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından… O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır. O gün birtakım yüzler parıl parıl güler ve sevinir. Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş, hüzünden kapkara kesilmiştir. İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.” (Abese, 33-42) Yine üstâd:

“Ticâretin tüm ziyan!” diye bir ses rüyâda;

Mezarına birlikte girecek şeyi kazan!

Seni gözleyen eşyâ, bitpazarı dünyada,

Patiska kefen, çürük teneşir, isli kazan.

 

Minârede “ölü var!” diye bir acı salâ...

Er kişi niyetine saf saf namaz... Ne âlâ!

Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!

Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan... diye anlatır şiirlerinde.

Selfieler çekiyoruz bugün… “Özçekim” diyorlar Türkçemizde adına. Sağa dönüp çekiyoruz, sola yaslanıp çekiyoruz. Gülümser pozlar veriyor, havalı duruşlar sergiliyoruz cep telefonlarımızın megapikseli yüksek objektifleri karşısında. Kalıcı kılacağız, hâtıra olarak kalacak arşivlerimizde, her bakan güzel ve alımlı bulsun diye… Sîretlerimiz sûrete çevrilse, içimizdeki yıkık dökük tablolar gözlerimizin önüne konsa, merhameti unutmuş, gözyaşları kurumuş, duyarlılığını yitirmiş ve ruhunu dünyevi niyetlerin işgâl ettiği vicdânlarımızın da selfiesini çekmeye cesâretimiz var mı diye sormadan edemiyoruz. Allah (c.c.), hesapların açığa çıkarıldığı gün, bütün yapıp ettiklerimizden ibâret olan amel defterlerimiz önümüze konup da bir bir her şey ortaya saçılınca, yüzümüzü ak edecek bir hesapla huzuruna çıkabilmeyi bizlere nâsip eylesin. (Bizi Kim Beğenecek) Necip Fâzıl ile tamamlayalım yazımızı:

Ne kervan kaldı ne at, hepsi silinip gitti,

“İyi insanlar iyi atlara binip gitti.”

Dünyada her nimeti bıraksam ne çıkar ki?

Orda o varken, burda bırakılmaz ne var ki?” der vesselâm...

            HÂSIL-I KELÂM! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .”

            Selâm ve duâ ile…