Useyd b. Hudayr’ın güzel sesi ve tatlı edâsıyla okuduğu Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemek Peygamberimiz (s.a.v)’in çok hoşuna gider. Hatta bir gün mescit’te Kur’an okuduğunu duyan Resul-i Ekrem (s.a.v):

Şu Useyd ne güzel adamdır!” buyurur. Useyd anlatıyor:

Bir gece yanımda oğlum Yahya ile atımı yanıma bağlayarak Bakara Sûresini okuyordum, birden atım hırçınlaşmaya başladı. Sustum, o zaman at sakinleşti. Tekrar okumaya başladım. At yine hırçınlaşmaya, şahlanmaya başladı. Yine sustum atın hırçınlığı geçti. Bir daha okumaya başlayınca at yine hırçınlaşmaya başladı. Bunun üzerine bende okumaktan vazgeçtim. Atın yanında olan çocuğa zarar vermesinden korkarak çocuğu geri çektim. Bu sırada başımı kaldırıp göğe baktığımda beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi bir takım cisimlerin parladığını gördüm.

Sabahleyin bu olayı Peygamber Efendimize arz ettim. Resul-i Ekrem (s.a.v) de:

Oku ey Useyd, oku ey Useyd, oku ey Useyd!” diyerek o zaman okumaya devam edilmesi gerektiğini bildirdi. Useyd, sözlerine şöyle devam ediyor:

Ya Resulullah (s.a.v), atın Yahya’yı çiğnemesinden endişelendim çünkü ata yakın bir yerde yatıyordu. Onun için okumayı kestim o sırada başımı göğe kaldırınca gökyüzündeki bulut gölgesi gibi bir beyazlık içinde kandillere benzeyen cisimlerin parlamakta olduğunu gördüm. Sonra bu beyaz gölge tabakası içinde parıltılarla göğe doğru çekilip gitti ve gözden kayboldu.” der. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v):

Ey Useyd! O senin gördüklerin meleklerdi. Okuduğun kur’an-ı kerimi duyup gelmişler. Eğer okumaya devam etseydin sabaha kadar seni dinlerlerdi. Herkeste onları görürdü, halkın gözünden gizlenmezlerdi.” buyurur:

Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz nübüvvetle şereflendirilmeden önce, belli aralıklarla Hira mağarasına gittiğini tarih ve siyer kitaplarımız anlatır. Peygamber Efendimiz Cebel-i Nûr’da Hira Mağarası’nda Cebrâil (a.s.) ile ilk karşılaşmasında, Cebrâil’in Rabbimizden alarak Resulüne getirdiği ilk vahiy, ilk emir, mâlum olduğu üzere; “İKRA!” “oku” hitâbıdır. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.” (Alak, 1-5) Cenâb-ı Zülcelâl’in, kendi zâtına imân eden, peygamberine tabi olan kullarına verdiği ilk emrin “oku” olması ne kadar mânidâr, ne kadar câlib-i dikkattir. Üzülerek söylemeliyiz ki, bu ilâhî emirle taban tabana zıt olan, dünyada en az okuyan kitlenin, Müslümanlar olduğu hakîkatidir. Birtakım araştırma şirketleri belli aralıklarla çeşitli mevzûlar üzerine araştırmalar yaparlar. Bir şirket; pek çoğumuzun, eğitim hayatı (okul) bittikten sonra elimize hiç kitap almadığımız gerçeğini yaptığı anketle duyurur. Son aldığımız kitap ise mecbûriyetten dolayı aldığımız ders kitabıdır… Önce, Yaratıcının yarattığına değer verip gönderdiği Kitâb’ı anlayarak okumak, mutlaka “Rabbimiz bu Kitab’da ne söylüyor, bizden ne istiyor?” sorularının cevabını bulmak ve hayatımızı ona göre tanzim etmek için okumak… “Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi. Rızâsını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve Oku Emri ve Okumayan Ümmet onları irâdesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.” (Mâide, 15-16) “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitâb’ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitab, Allah’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidâyet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.” (Zümer, 23). Hayatı anlamlandıracak kitapları, kaynak eserleri okumak, doğru yaşayabilmek, doğru bir hayat yaşayanların tecrübe ve birikimlerinden istifâde ederek yaşamak için okumak… Elbette ki, Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimizin hayâtını okumak… Bizim ebedî hayatımızı mutlu kılacak ölçüleri veren eserleri okumak… Ama mutlaka okumak… Dünyayı ve olayları, gelişmeleri, tarihi, tarihten bize kalan dersleri ve ibretleri, edebiyat dünyamızın zenginliklerini, şiiri… Velhâsıl, Cenâb-ı Zülcelâl’in muazzam ve muhteşem bir varlık olarak yarattığı insana verdiği akıl nimetini tüm fonksiyonlarıyla kullanmaya çalışmak ve dünyada kalıcı eserler, iyilik örnekleri, izzetli ve şerefli davranışlar, nesillere ve çağlara hâtırâlar bırakabilmek için illâ okumak… Sadece günlük rutin meşgûliyetlerle, televizyon karşısında vakit öldürerek, sosyal medya ortamlarında bir ömrü hebâ ve heder edecek kadar derinlikli gereksiz meşguliyetlerle, ne dünyamıza, ne âhiretimize fayda vermeyecek lüzumsuz bilgilere, görsellere ayırdığımız zaman dolayısıyla mutlaka hesaba çekileceğiz! (Bizi Kim Beğenecek) Cengiz NUMANOĞLU oku emrini:

Kâinat ve Kur’ân’da, var olan her âyeti;

Kim ibretle okursa, kazanır hidâyeti.

İbrahim Suresinde, yirmi ikinci âyet;

Düşünen bir insana, ne büyük bir hidâyet.

Apaçıktır, Nisâ’da, yüz kırk yedinci âyet;

Şükürsüz yaşamaya, verin artık nihâyet.” şiirinde ne kadar mükemmel anlatıyor.

“Okumak, aydınlık bir dünya kurmaktır.

Okumak, kirlenmiş, islenmiş hayatı aklamaktır.

Okumak, köhnemiş zihinleri ve fikirleri paklamaktır.

Okumak, Yaradan, Yâr eden neyi yasaklamışsa yapmamaktır.

Okumak, aziz elçisinin gösterdiği yoldan sapmamaktır.

Okumak, başka başka ve uydurmaca ilahlara tapmamaktır.

Okumak, gaflete dalıp da ahireti yakmamaktır.”

Okumak, çöl kurağı gibi susuzluğa hasret yerlere yağmur gibi yetişir. Her bir kelime bir yağmur damlası olur ve kurtulur beyinler çölleşmekten. Vahâlarda bilgi fidanları boy verir. Hikmet tekrar hikmet çiçek açar. Ve insan, satırların dilinden özünü yâni insanlığını öğrenir. Her bir kelimeyle satırlardan sadırlara mânâ köprüleri kurulur. Maddi dünyanın ötesinde mânâ âleminde Bilginin medeniyeti inşa olur.

Atalar; “Yolu kütüphâneye düşmeyenleri hapishânede bulabilirsiniz.” diye ne güzel söyler.

Okunası kitaplar bizi bekliyor. Peki, biz neyi bekliyoruz? Kitaplar bizi çekmiyor. Demek ki çekeceğimiz var. Unutmayalım ki, “Okumayanın canına okurlar.”

Kitapla yola çıkacağız yoldan çıkmamak için. Kitapla soluklanacağız mutlu sona ermek için. Kemâle kitapla gidilir. Şahsiyet kazanmak için, şuur için, şiar için kitaptan şaşmamak lâzım… Ne diyor Necip Fâzıl beytinde:

“Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret,

Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.” Vesselam...

HÂSIL-I KELÂM! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .”

            Selâm ve duâ ile…