Mekke döneminde inen ve yedi âyet olan Kur’an-ı Kerim’in ilk sûresi olduğu için “başlangıç” anlamına “Fâtiha” adını alan, ayrıca, “Ümmü’1-Kitab” (Kitab’ın özü) “es-Seb’ul-Mesânî” (Tekrarlanan yedi âyet) , “el-Esâs”,“el-Vâfiye”, “el-Kâfiye”, “el-Kenz”, “eş-Şifâ”, “eş-Şükr” ve “es-Salât” gibi başka adları da olan Fâtiha Sûresinde, Kur’an’ın içerdiği esaslar öz olarak vardır. Zîrâ övgü ve yüceltilmeye lâyık bir tek Allah’ın varlığı, onun hâkimiyeti, tek mâbut oluşu, kulluğun ancak O’na yapılıp O’ndan yardım isteneceği, bu sûrede özlü bir şekilde ifâde edilir. Fâtiha sûresi, aynı zamanda baştanbaşa eşsiz güzellikte bir duâ, bir yakarıştır.
Günde kırk defâ namazlarda okuduğumuz Fatiha Sûresiyle ilgili Resûlullah Efendimiz (Sav): Cebrâil (As), bana dedi ki: Allâh (cc), sana selâm söylüyor ve buyuruyor ki: Kul benim huzurumda namaza durup “Allâh û Ekber” dediğinde onunla aramızda bulunan perdeyi kaldırırım. Kul:
▬ Elhamdü,” dediğinde Allâh û Teâlâ:
▬ Hamd kime mahsustur?” diye sorar, o da:
▬ Lillâhi,” diye cevap verir. Allâh û Teâlâ:
▬ Allah kimdir?” diye sorunca:
▬ Rabbilâlemîn.” der.
▬ Âlemlerin Rabbi kimdir?” buyurunca:
▬ Errahmânirrahîm.” der.
▬ Rahman ve Rahim kimdir?” diye sorunca:
▬ Mâliki yevmiddîn.” der. Bunun üzerine Allâh û Teâlâ,
▬ Ey kulum, din gününün sahibi benim” der. Kul:
▬ İyyâke na’budu ve iyyâke nesteîn; Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz.” deyince Allâh û Teâlâ:
▬ Ey kulum, mademki yalnız bana kulluk edip yalnız benden yardım istiyorsun, o halde istediğini dile ki sana verilsin.” buyurur. Kul:
▬ İhdinâ; bize hidâyet et.” deyince Allâh û Teâlâ:
▬ Hangi hidayeti istiyorsun?” buyurur. Kul:
▬ Essırâta’l-müstakîm; “Sırât-ı müstekîmi, doğru yolu” deyince Allâhü Teâlâ:
▬ Hangi yolu istiyorsun?” diye sorar. Kul:
▬ Sırâtallezîne en’amte aleyhim.” “Kendilerine in’âm ettiğin bahtiyarların yoluna.” deyince Allâh û Teâlâ:
▬ Ey meleklerim, siz de şâhit olun ki ben bu kulumu, kendilerine nimet verdiğim peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerle berâber kıldım.” buyurur. Kul:
▬ Ğayri’l-mağdûbi aleyhim veleddâllîn; “Ne o gadap olunanların, ne de sapkınların.” deyince Allâh û Teâlâ tekrar meleklere:
▬ Şâhit olun ki ben bu kulumu nimet verdiğim kimselerden kıldım, gazaba uğramışlardan ve sapkınlardan eylemedim.” buyurur. Kul:
▬ Âmin, “Kabul Eyle” deyince onunla berâber bütün melekler de:
▬ Âmin,” derler
Müslim’in rivâyet ettiği başka bir kutsî hadiste Allah Teâlâ’nın, “Namazı (Fâtiha’yı) kulumla kendi aramda yarı yarıya paylaştım ve kulum dilediğini alacaktır” buyurduğu ifâde edildikten sonra şöyle devam edilmiştir: Kul (namazda Fâtiha’yı okurken) “Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur” deyince Allah, “Kulum bana hamdetti” buyurur. Kul “rahmân ve rahîm” deyince Allah, “Kulum beni övdü” der. “Ceza gününün tek sahibi” deyince “Kulum benim yüceliğimi dile getirdi” der. “Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” deyince “Bu, kulumla benim aramda ortak olan kısımdır ve istediği kulumun olacaktır” buyurur. Kul “Bizi dosdoğru yola ilet; nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, doğrudan sapmışların yoluna da değil!” deyince Allah, “İşte bu, yalnızca kuluma aittir ve kuluma istediği verilecektir” buyurur.
“Duâmızı kabul buyur, böyle olsun, bizi eli boş çevirme” mânasına gelen “âmin” sözü, dilleri ne olursa olsun bütün Müslümanların, hatta semavî din mensuplarının ortak ifâdeleri haline gelmiştir. Bu cümle Fâtiha sûresine dâhil olmadığı gibi âyet de değildir. Birçok hadiste Resûlullah’ın Fâtiha’dan sonra “âmin” dediği ve böyle denilmesini öğütlediği ifâde edilmiştir. Namazda veya namaz dışında Fâtiha’yı okuyan veya dinleyen kimse, sûrenin sonunda “âmin” deyince aynı zamanda meleklerin de “âmin” dedikleri, hem şehâdet hem de gayb âlemlerinde aynı anda dile getirilen bu duânın Allah tarafından kabul buyurulacağı hadislerde açıklanmıştır. Yine sahih hadisler, Fâtiha sesli okunduğunda “âmin” duâsının da sesli yapılacağı bilgisini getirdiği için fıkıh mezheplerinin çoğu bunu benimsemişlerdir. Hanefîler’e göre bu cümle namazda dâima sessiz söylenir.
Bu sûrenin her türlü hayırlı faaliyetlerin başında veya sonunda, çeşitli vesilelerle tertip edilen meclislerde, merâsimlerde, kabirlerde vb. yerlerde duâ niyetiyle okunması zamanla Müslümanlığın en köklü şiârlarından biri hâline gelmiş ve kesintisiz olarak sürdürülmektedir. (kuran.diyanet)
Selâm ve duâ ile…