Geziye çıkan iki hırsız aynı trende karşılaşır ve arkadaş olurlar. İkisinin de gideceği yer aynıdır ve yolculuk bir hafta sürecektir. Nihâyet yedi günün sonunda yolculuk biter ayrılma vakti gelir. Trene binen ilk hırsız diğer hırsıza:

Arkadaş, bir haftadır birlikteyiz beni tanıdın mı?” der. Diğer adam:

Hayır, tanıyamadım!” dediğinde diğeri:

Ben, ünlü bir hırsızım ama siz benden de büyük bir hırsızsınız ve siz bu yolculukta benim öğretmenim oldunuz.” der. Diğeri:

Nasıl yâni?” dediğinde devamla:

Bir şey elde ederim umuduyla üst üste yedi gün uyuduğunda üzerini, mola verdiğimizde ise çantanı didik didik aradım ama hiçbir şey bulamadım. Bu kadar uzun bir yolculuğa boş cüzdan ve hiçbir değerli eşya almadan mı çıktın?” der. Diğer hırsız:

Hayır, yanımda çok değerli elmaslar ve altın-akçeler vardı.” der.

O zaman neden ben bu kadar çabama rağmen onları bulamadım?” dediğinde, diğeri:

Ne zaman dışarı çıksam elmaslarımı ve altın-akçelerimi kendi çantana bakmayacağını düşünerek çantana bıraktım ve sen benim çantamı yedi gün boyunca aradın ama kendi çantana bakmak aklına bile gelmedi. Benim çantamı karıştıracağına kendi çantana baksaydın aradığını bulacaktın. Ama bunu aklına dâhi getiremeyerek onlara sahip olacak hamleyi yapamadın.” diyerek güzel bir ders verir diğer hırsıza ve anlamak isteyen akıl sahiplerine.

            Evet, bizim çantamıza da Allah her gün yeni umutlar yeni mutluluklar koymakta ama bizlerin çantamıza bakacak vaktimiz veya onu düşünmeye idrâkimiz olmadığı için onları göremiyoruz/görmek istemiyoruz! İşte bizlerin temel sorunu tamda burada yatmaktadır.

            İnsanlar başkalarının çantalarına bakmayı bırakıp kendi çantalarına baktığı gün  sorunlar çözülecektir... Eğer içimizdeki kötü hırsı yenip Rabbimizin istediği kendi yolumuzda ilerlersek yolun sonunda başarı ve mutluluk bizleri bekliyor olacaktır!

            Yüce Rabbimiz Yûsuf Sûresinin 87. âyeti kerîmesinde şöyle: “Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin.” buyurmaktadır.

            Evet, Allâh’a inanan ve O’na sığınan bir mü’minin gönlünde umutsuzluğa yer yoktur. Zîrâ insanı yaşatan umuttur. Hayata bağlayan iyi ve güzel olanı ummaktır. Umut, asla gerçeklerden kaçış değil, bilakis umut, tam bir teslimiyetle Allah’a dayanmak, sımsıkı bir şekilde azme sarılmak, hikmete râm olmaktır. Geçmişin acılarını unutmadan kararlılıkla ayağa kalkmak, istikbâli bugüne çağırmaktır. Dertlerimiz ne kadar büyük, sıkıntılarımız ne kadar fazla olursa olsun kâinatın yegâne yaratıcısı olan Rabbimizin rahmet ve mağfiretine sığınmaktır umut. Varlık âleminde hiçbir şeyi başıboş bırakmayan hikmet ve kudret sahibi Yüce Mevla’mızın inâyet ve keremiyle nefes almak, huzur ve güven bulmaktır umut.

            Thomas Hobbes’un; “homo homini lupus”, yâni “İnsan, insanın kurdudur.” ifâdesi ve mantığı düşünüldüğünde; aynı Allah’a, aynı peygambere, aynı kitâba inanan, aynı kıbleye yönelen mü’minlerin birbirinin umudu olması ne kadar büyük bir nimettir. Bu nedenle her bir Müslüman, kardeşinin acısını kendi acısı bilmeli, kardeşinin kederini kendi kederi görmeli, bu bilinçle darda kalan kardeşinin yanında olmalı, sıkıntıyla örselenen ruha dokunup, garipleşen yüreğine derman olmalıdır. Kardeşinin emâneti olan öksüz ve yetim yavrusuna uzanan bir şefkat eli, ona kol kanat geren bir koruyucu olmalıdır.

            İnanıyoruz ki her karanlık gecenin nurlu bir sabahı vardır. Yaşadığımız bunca sıkıntılar da mutlaka son bulacaktır Allah’ın izniyle. Zorluklara “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir. O ne güzel mevlâdır, O ne güzel yardımcıdır!” (3/173;8/40). diyerek göğüs geren, Allah’a olan sevgisinden ve güveninden güç alarak dâima dimdik duran îmanlı gönüller bu günleri de aşacaktır inşallah. Yeter ki bizler, îmânımızın gereği umut ve güveni, birlik ve berâberliği, muhabbet ve samîmiyeti kuşanarak, Rabbimize dayanarak, kendimize güvenerek, kardeşlerimizle yardımlaşarak, çaba göstererek ancak bu zor günlerin üstesinden gelebiliriz.

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şu duâsını aklımızdan hiç çıkarmayalım: “Allah’ım! Sana yöneldik. İşimizi sana havâle ettik. Umut ve huşû içinde sana sığındık.” (diyanet.gov.tr)

            Şunu da asla unutmayalım! “İnsan başkalarına bakmayı bırakıp kendine baktığı gün tüm sorunlar çözülür...”

            Kendi hâlimize bakar ve verilen nimetlerin kıymetini bilir isek ziyâde eder yaratan; kıymet bilmez isek Necip Fâzıl’ın dediği gibi; “Yanında olduğum zamanda değerimi bilmezsen, değerimi bildiğin gün yanında bulamazsın.” Bu kadar sıkıntılı süreçlerin yaşandığı günümüz dünyasına bakarak önünü karanlık görenlere yine üstâdın; “Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz… “Yürüyeceğim” de bas ve yürü…” der ve devamla;

            “Dünyada her nimeti bıraksam ne çıkar ki?

            Orda o varken, burda bırakılmaz ne var ki?” diye tamamlıyor vesselam...

          HÂSIL-I KELÂM! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .”

            Selâm ve duâ ile…