Güney Afrikalı doğa sever, çevreci ayı zamanda da kâşif olan Lawrence Anthony filler ile ilgili araştırmaları ile tanınmaktaydı. Anthony, fillerle iletişim kurabilmesiyle ve kontrol dahi edilemeyecek derecede agresif filleri sakinleştirmesiyle ünlenmiş bir çevre korumacıydı. Arazilerine giren insanlar tarafından vurulan filler, Anthony sayesinde sakinleşmiş ve insanlar için tehdit olmaktan çıkmıştır. Bu sayede de birçok filin hayatta kalmasını başarmıştır.
Ayrıca filler için arazi satın alarak, hayvanların doğal ortamlarında yaşayabilmeleri için özel alan oluşturmuştur. Bu arazide birçok fil ölümden kurtulmuştur. Filler diğer hayvanlar gibi ilginç özellikleri olan canlılardır. Buldukları su kaynaklarının sonra kullanmak için gömerler ve bu kaynakları unutmayacak kadar da keskin bir hafızaya sahiptirler. Ölen bir fil ile karşılaştıklarında kendi sürülerinden olmasa da yas tutarlar ve üzerlerini yapraklar ile örtmeye çalışırlar.
Fakat aslında asıl şaşırtıcı olanlar ise Lawrence Anthony’nin ölümden 12 saat sonra yaşanmıştı. Evine, kurtarmış olduğu fillerden bir grup tek sıra halinde geldiler. Tahminlere göre yaklaşık 12 saatlik mesafeden geldiği düşünülen bu filler, tam 2 gün boyunca da evin etrafından ayrılmadılar. Bir gün içerisinde başka bir yerden bir fil sürüsü daha geldi, onlarında geldiği mesafeye bakıldığında, Lawrence Anthony’nin öldüğü an yola çıktıkları anlaşıldı. İki fil sürüsü de kendilerine bakan, bu süreçte iletişim kurdukları, sevdikleri insanın ölümüne sanki bir fil ölmüş gibi yas tutmaya gelmişlerdi.
Bu olanlardan anlaşılan şu ki filler bağlantı kurdukları bir kalbin durduğunu kilometrelerce uzaklardan hissedebilecek kadar hassas canlılardır. Lawrence Anthony’nin öldüğünü nasıl hissetleri koca bir soru işareti, ama aynı zamanda da gelişleri, kalbin enerjisinin ve yaydığı frekansın herhangi bir tür farkı gözetmeksizin, çok geniş bir alana yayıldığının bir kanıtıdır. Bu yaşananlardan yıllarca insanlardan eziyet gören, öldürülen bu hayvanların bir insanın iyiliğini unutmayacak kadar vefa ve önseziyi de kalplerinde barındırmakta olduklarını anlıyoruz. Neşet Ertaş ‘ın türküsünde söylediği gibi “kalpten kalbe bir yol vardır görülmez…”
Hayvanlar masum, saf ve iyi niyetlidirler. Asla başka bir canlının arkasından iş çevirmezler, kimsenin kötülüğünü istemezler. Hiçbir zaman yapmacık değil her zaman doğaldırlar. Ne hissediyorlar ise en saf hali ile onu yaşarlar ve hissettirirler. Hele de kendi beslediğiniz baktığınız bir hayvan var ise koşulsuz sevgilerini hiçbir çıkar ve karşılık beklemeden verirler. Her ne kadar insanoğlu bu evrenin tek sahibi gibi hareket etmekte ise de bu dünya yaşayan her canlının ortak yaşam alanıdır. Yaratılmış her canlının varlığının ekolojik denge için gerekli ve önemli olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu nedenle de insanoğlu, özellikle kendi türü dışındaki diğer canlılar üzerinde tahakküm kurmaktan vazgeçmeli onların yaşam alanlarına saygı duymalı ve onları korumalıdır. Aksi durum ise, ekosistemin bozulması demektir ki bunun bedelini de en çok insanoğlu öder ve ödemektedir de.
Ve belki de en önemlisi birine kızdığımızda hakaret etmek istediğimiz de “hayvan” demeden önce, uzun uzun düşünmemiz gerekir. Vahşi olanlar hayvanlar mı yoksa bizler miyiz?...
Hayat Böyle Zaten, Orhan Veli Kanık
Bir evin bir köpeği vardı;
Kıvır kıvırdı, adı Çinçon’du, öldü.
Bir de kedisi vardı: Maviş,
Kayboldu.
Evin kızı gelin oldu,
Küçük bey sınıfı geçti.
Daha böyle acı, tatlı
Neler oldu bir yıl içinde!
Oldu ya, olanların hepsi böyle.
Hayat böyle zaten!...