Her insanın özünde, iyilikler, güzellikler, olduğu gibi; kötü duygular, ihtiraslar ve olumsuzluklar da vardır. Önemli olan, dürüst ve samimi bir yaklaşımla, olumsuzlukları azaltarak, güzellikleri, iyilikleri çoğaltarak hayatımızı inşa etmeliyiz. Üzerinde yaşadığımız yeryüzü, bütün bir insanlığa yetecek kadar, doyuracak kadar bir güce sahiptir. Burada dikkat edilmesi gereken şey, ihtiraslarımıza tutsak olmadan, aklımızı ve yüreğimizi ortaya koyarak geleceğimizi inşa etmektir. Geleceğimizi inşa ederken de, insan merkezli bir yaklaşımla, fıtratımızdan kaynaklanan insan kardeşliğini ve inançtan kaynaklanan iman kardeşliğini esas alan bir perspektifle hareket etmek durumundayız. Hüzün ve sevinç, birbirinin ikiz kardeşidir.
İnsanları mutlu etmek istiyorsak; bir yudum mutluluk, bir yudum tebessüm, bir damla su, bir yudum sevgi, malınızın zekâtını ve gönülleri fethedecek kadar sadaka verirsek İki cihanda da mutlu oluruz…
İşte ders alınacak güzel bir kıssadan hisse. Ayakkabının içindeki mutluluk!
Âlimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler. Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı.
Talebe:
"Hocam bu ayakkabıyı saklasak da, sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin? " dedi.
Hoca:
"Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim" dedi.
Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar para koydu. Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.
Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp:
" Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu sence malumdur, verdiğin bu nimet için Sana sonsuz şükürler olsun," deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı. Bunu gören Hoca ile talebesi de gözyaşlarını tutamadılar...
Sonra Hoca talebesine döndü:
" Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı, şu an daha mutlu değil misin?" dedi.
Talebesi:
" Evet, Hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım: Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun”.
Hocası dedi ki:
"Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek: Vermektir."
"Yokluğunda kardeşine dua etmek: Vermektir."
"Haksız iken özür dileyebilmek: Vermektir."
"Başkasının ırzına kem gözle bakmamak: Vermektir.
"İnsanların gönüllerine sevinç ekmek: Vermektir...
Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Müslüman kardeşinin uğradığı felâkete sevinme. Allah'ü Teâlâ, rahmet eder, onu, o felâketten kurtarır da, seni derde uğratabilir"
Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine değil sevinci üzerine kurmak dileği ile. Günümüz hayırlara ve güzelliklere vesile olsun İnşallah.
Umutların daha gür yeşereceği mutlu yarınlar sizin olsun İnşallah.