Kur’ânı Kerîm’de “Rahmân’ın kulları” tâbiriyle taltif edilen mü’minler birçok meziyetleri yanında tevâzu, sükûnet ve vakar içerisinde yürüyüşleri ile de örnek gösterilmişlerdir. (83) Aynı şekilde Lokman sûresinde Hz. Lokman’ın oğluna tavsiyeleri arasında yürüyüşünde ölçülü olması istenmektedir. (84) Yine konuyla ilgili bazı âyetlerde böbürlenerek yürümek (85) ve dikkat çekmek için yürürken yapay hareketlerde bulunmak yasaklanmıştır. (86) Bütün bu âyetler yürürken ölçülü ve seviyeli olmanın mü’minin önemli bir vasfı olması gerektiğini ifâde etmektedir.
Kur’ânı Kerîm yanında Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu hususa büyük önem vermiştir. Nitekim Hind b. Ebû Hâle’nin “Hz. Peygamber (s.a.s.) sükûnet ve vakar üzere yürürdü.” (87) şeklindeki rivâyeti bu önemin fiilî bir göstergesidir. Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.s.) sahâbe şahsında, mü’minlerin yürürken ölçülü olmalarını istemiştir. Mesela konuyla ilgili olarak Ebû Hüreyre Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Kâmeti duyduğunuz vakit namaza sekinet (sükûnet) ve vakar içerisinde gidiniz. Acele etmeyiniz! Yetiştiğiniz kadarını kılınız, yetişemediklerinizi ise sonra tamamlayınız.” (88) Hadisin Ebû Hüreyre’ye ait bazı rivayetlerinde “Kâmeti duyduğunuz vakit”yerine “Namaz için ezan okunduğu zaman” ifâdesi yer almaktadır. (89)
Hadisin başka bir rivayetini Abdullah b. Ebî Katâde basından şöyle nakletmiştir: Hz. Peygamber (s.a.s.) ile birlikte namaz kılarken birilerinin gürültüleri duyuldu. Allah Resûlü (s.a.s.) namazı bitirince onlara, “Size ne oldu?” diye sordu. Onlar da, “Namaza yetişmek için acele etmiştik.” diye karşılık verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), “Öyle yapmayın. Namaza gelirken sekinet (sükûnet) içerisinde gelin. Yetiştiğiniz kadarını kılın, yetişemediklerinizi ise sonra tamamlayın!” buyurdu. (91)
Ebû Hüreyre hadisinde geçen vakar ile sekînet kelimeleri genel kabule göre eş anlamlı kelimelerdir. Ancak bu konuda iki farklı yaklaşım olmuştur. Bazı ulemâya göre bu iki kelime mutlak olarak eş anlamlıdır. Mesela Kâdî İyâz bu görüştedir. Ona göre vakar ve sekînet kelimesi aynı anlama gelmektedir. Çünkü ikisinde de “ağırlık ve istikrar” anlamı vardır. Buradan hareketle hadiste geçen bu iki kelimenin birbirini tekit ettiği söylenmiştir. Bazı ulemâya göre ise bu kelimelerin eş anlamlı olmakla birlikte aralarında ince anlam farkının olduğu ifâde edilmiştir. Mesela Ebû Hilâl el Askerî eş anlamlı kelimelerin anlam farklarını incelediği el Furûku’l lugaviyye adlı eserinde şöyle demektedir: “Sekinet, öfke ve korku anındaki sakinlik hâlidir. Sekinet kalbe izafe edilir ve heybet (büyüklük, yücelik) olsun veya olmasın tezahür eder. Vakar ise sadece heybet durumunda tezahür eder.” 94 Bu konuda Nevevî’nin değerlendirmeleri de şöyledir: “Sekinet hareketlerdeki teennî hâlidir, abes sa yılan şeylerden kaçınmaktır. Vakar ise hey’ette (görünüm, şekil, suret) olmaktadır. Mesela, bakışları alçaltmak, yüksek sesle konuşmamak, yürürken önüne bakmak vakardan sayılır.” (95) Bu değerlendirmelerden anlaşıldığına göre sekînet ve vakar kelimeleri eş anlamlı olmakla birlikte sekînetin kalpteki, vakarın ise dış görünüşteki sükûnet ve ağır başlılık hâli olduğu söylenebilir.
Yukarıda zikredilen hadisler bir mü’minin hayatın her alanındaki söylem ve eylemlerinde vakarla hareket etmesini ve vakarı zedeleyecek her türlü söz ve davranıştan uzak durmasını ifâde etmektedir. Çünkü hadiste Allah Resûlü (s.a.s.) ezan okunduğunda cemaate yetişmek için bile olsa namaza giderken acele edilmemesini, sükûnet ve vakar içerisinde gidilmesini tavsiye etmektedir. Dolayısıyla cemaate yetişememe endişesinin olduğu durumlarda bile namaza giderken vakarlı olmak gerektiğine göre, hayatın her alanında bu şuurla hareket etmek gerekmektedir. (96) Buna göre mü’min her dâim vakarlı bir duruş sergileyerek saygınlığını ve şahsiyetini korumaya gayret etmelidir. Mü’min kibirden uzak tevâzu içinde, gözlerini haramdan koruyarak, dikkat çekmek için yapay hareketlerden sakınarak, mümkün olduğunca sağa sola bakmaksızın önüne bakarak, ne hızlı ne yavaş orta ölçekli bir şekilde yürümelidir. Mü’mine yaraşan her konuda olduğu gibi yürürken de İslâmî terbiye ve âdâba dikkat etmek, en mükemmel ve muteber olan hâlde bulunmaktır. (97)
Burada konuyla ilgili olarak şu hususa açıklık getirmek gerekmektedir: Bu rivâyetlerde namaza acele ederek koşar adımlarla gitmek yasaklanmıştır. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerîm’de Cuma namazı hakkında, “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı (ezan okunduğu) zaman Allah’ı anmaya koşun.” (62/9) buyrulmuştur. Ancak âyet ve hadiste geçen “koşmak” tâbirleri ayrı manalarda kullanılmıştır. Âyette geçen “koşmak” mecâzî bir anlatım olup bununla yürümek ve gitmek kastedilmiştir. Hadiste geçen “koşmak” tâbiri ile ise kelimenin hakikî mânâsı kastedilmiştir. Nitekim hadiste geçen, “Yetiştiğiniz kadarını kılınız, yetişemediğiniz rekâtları ise sonra tamamlayın.” ifâdesi de bu anlama işâret etmektedir. Bundan dolayı âyet ile hadis arasında bir çelişki söz konusu değildir. (98)
Selam ve duâ ile…
(Alıntı Kaynak https://dosya.diyanet.gov.tr/flip/index.php?YIL=2020&TR=2&DERGI=ilmi_temmuz_agustos_eylul_2020.pdf)
Yayına Hazırlayan ve Teknik Sorumlu
Ahmet ÇELİK
Elbistan Müftülüğü Murakıbı