UYUYABİLİRİM!

Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın alır. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak olur. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemez. Müracaatçıların hepsi, çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vazgeçtikleri gibi çiftlik sahibine de:

▬ Efendi! Burası çok fırtınalıdır, mümkünse siz de buradan vazgeçseniz iyi olur!” derler. Nihâyet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul eder. Çiftlik sahibi adamın hâline bakar, durumuna bakar kafası bir şey yemez ve adama: 

▬ Çiftlik işlerinden anlar mısın?” diye sormadan edemez. Adam sakin ve kendinden emin bir şekilde:

▬ Sayılır, ama fırtına çıktığında rahat uyuyabilirim!” der. Çiftlik sahibi adamın bu ilgisiz sözünü biraz düşünür, sonra boş verip çâresiz adamı işe alır. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de gördükçe içi rahatlar. Tâ ki çıkan o fırtınaya kadar.

Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyanır. Öyle ki, bina çatırdamakta, âdeta yerinden uçtu uçacak. Çiftlik sahibi yatağından fırlar, adamın odasına koşar ve:

▬ Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.” diye feryâd eder ama adam yatağından bile doğrulmadan mırıldanır çiftlik sahibine:

▬ Boş verin efendim, siz de gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında rahat uyuyabilirim demiştim ya.” der ve yatağından kımıldamaz dâhi. Çiftçi adamın rahatlığına çıldırır. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktır ama şimdi fırtınaya bir çâre bulmak gerekir.

Dışarı çıkar, saman balyalarına koşar. Aaa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştır. Ahıra koşar. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmiştir. Tekrar evine yönelir; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştır. Çiftlik sahibi rahatlamış bir hâlde odasına döner ve yatağına yatar. Fırtına uğuldamaya devam eder. Çiftlik sahibi gülümser ve gözlerini kapatırken de kendi kendine mırıldanır ve: 

▬ Fırtına çıktığında uyuyabilirim!” der.

Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), mânen (duâ), maddeten (tedbir) hazırsanız, fırtına çıktığında yatağınızda rahat uyuyabilirsiniz. Hayatımız boyunca her geçen dakika bizi daha fazla yaklaştırıyor Rabbimizin bizim için takdir ettiği sürenin sonuna. Şöyle düşünün, şiddetli yağan yağmur neticesinde dağın zirvelerinden kopup gelen sel, yerinden söktüğü ağaçları, büyük kayaları sürükleyerek üzerimize doğru geliyor; yanardağ patlamış, püsküren lavlar kızıl bir nehir gibi akarak üzerimize doğru geliyor ve biz piknik yapmaya, oyun oynamaya, gülüp eğlenmeye devam ediyoruz. Sizde de oluyor mu bilmiyorum; bâzen neden bu kadar rahatız? Rehâvetimizin sebebi nedir? Diye düşünmeden edemiyor insan.

“Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır;

Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır!

Eyvâh! Bu zilletlere sensin yine illet...

Ey derd-i cehâlet, sana düşmekte bu millet,” derken merhum Mehmet Akif.

Hem yaşadığımız dünya hayatımızda pek çok sıkıntı, zorluk ve problemle karşılaşma ihtimâli, hem de hesap, mîzan, sırat, cennet, cehennem safhâlarıyla karşılaşma kesin bilgisi karşısında vurdumduymazlığımızın, kayıtsızlığımızın nedeni ya da nedenleri ne olabilir? Bu ve benzeri sorular, zihnimizi meşgul ederken Bakara Sûresi’nde Tâlut ve ordusunun imtihânının anlatıldığı âyetler imdâdımıza yetişir âdeta. Tâlut, ordusuyla giderken, askerlerine “Allah, sizi bir nehirle sınayacak; kim ondan içerse benden değildir-eliyle bir avuç alan müstesnâ- ondan tatmayan da bendendir” demişti. Askerler, az bir kısmı hâriç nehrin suyundan içince “Bugün Câlut’a ve askerlerine karşı bizim gücümüz yok.” demişlerdi. (2/249-251) Dünya nimetlerinden; makam-mevkisinden, mal-mülk servetinden olması gerekenden fazla edinince; yani bir avuçtan fazla içince takâtimiz kesilir, direnme gücümüz azalır. Halbuki Rabbimiz; “Bütün iyi ve güzel şeylerimizi dünyada tüketmememiz.” konusunda bizi uyarmıştır (Ahkaf, 20). Hz. Peygamber (s.a.v): “Ben sizin için fakirlikten değil, dünyanın nimetlerinin bollaşmasından ve sizden öncekileri helâk eden dünyalık biriktirme yarışının sizi de helâk etmesinden korkuyorum.” Buyurarak bizleri uyarmamışmıydı. “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.” Direncimizi kıran, mücâdele azmimizi tüketen ve bizi gaflete sürükleyen dünyevileşmedir. Direnmemiz gereken nokta işte tamda burasıdır. (Bizi Kim Beğenecek)

“Çilen dağlar olsa, yolun düz gelir,

Karakışlar, bahar gelir, yaz gelir,

Dertler sana, ödül gelir, haz gelir,

Yüreğinde “Allah sevgisi” varsa...” dediği gibi Cengiz Numanoğlu’nun.

Bu nedenle; “Kızgınlıkla karar almayın, mutluluktan uçtuğunuzda da söz vermeyin. İkisi de sarhoşluk anıdır, akılın başta olmadığı zamanlardır.”

Tedbir bizden, takdir Allah’tan. Her zaman fırtınalara hazırlıklı olalım. Vesselam...

HÂSIL-I KELÂM! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .”

            Selâm ve duâ ile…