Mü’minin iki sevinç günlerinden biri olan Kurban Bayramı, varoluş sürecimiz üzerinde yeniden düşünmemize vesile olan, nereden gelip nereye gittiğimizi sorgulatan, unuttuklarımızı yeniden hatırlatan, kalplerimizi birleştiren, bizleri birbirimizde buluşturan en nâdide zaman dilimlerinden biridir. Her yıl gelen bayramlarla ruhlar yeniden dirilir, kulluk bilinci pekişir, kardeşlik duyguları derinleşir. Mazlumların, kimsesizlerin yaraları sarılır, uzaklaştıklarımızla yakınlaşılır, hayır duaları alınır. Gönüller bir olur, bayramlar sevincimiz olur.
Kurban sınanmaktır!
Hz. Âdem’in oğullarıyla başladı kurban ibâdeti. Yüce Allah’a kurban sunmalarıyla yeryüzündeki ilk insanın sadâkati, samimiyeti, hırsı sınanıyordu. Habil, malının en güzelini, en semizini sunarken, Kabil de en cılızını, sunmuştu Rabbine. Oysa sunulanın ne cismi ne muhtevası ulaşırdı Allah’a. Ancak kulun takvası ulaşırdı Yaratıcısının katına. Kabil Rabbi için sunacaklarını seçerken malları arasından en kötü olanları, kurbanlıkların da en zayıf olanlarını seçmişti. Elbette kabul görmedi Kabil’in kurbanı. Bizim için en iyi nimetleri bahşeden Allah’a bizler kurban adarken mallarımızın en iyisinden seçmeliyiz ki kurbanımız makbul olsun.
Bir babanın oğluyla sınanmasıydı kurban. Yaradan’a olan sadâkatin derecesini en ağır imtihanla Hakk’a sunmanın vücut bulmuş haliydi kurban. Rabbinden emir alınca bir an tereddüt etmeden oğlunu kurban etmek için yola düşen Hz. İbrahim bizlere sadâkati ve kurbanın gerçek anlamını öğreten bir öğretici idi. Teslimiyetimiz kurban, akıttığımız kan kefaretimiz olsun diye düştüğümüz yoldan geri dönmeden kurban olacağız hepimiz Hakkın huzurunda gerçek kurbanlara ulaşma arzusuyla.
Kurban; kurbiyyet, yakınlık demektir. Oysa gündelik hayatın hengâmesinde uzaklaştık Yaratıcımızdan, fıtratımızdan kalbimizden, kardeşlerimizden, sevdiklerimizden. İşte kurban tüm bu uzaklıkları yakın eylemek üzere teşri kılınmış bir ibâdettir.
Kolay değildir elbet Allah’a yakınlık; emek ister, çaba ister. Yakınlık ancak esiri olduklarımızı kurban etmekle mümkündür.
Verdiğin senindir.
Henüz kanı düşmeden toprağa, Allah katında kabul edilen ameldir kurban. Paylaşmanın en güzel yüzüdür Kurban. Gönülden verdikçe, kurban daha da anlam kazanır, içimizdeki mutluluk ve huzur her yere yayılır.
Bir defasında, kestiği koyundan geriye ne kadar et kaldığını Hz. Âişe’ye soran Peygamber Efendimiz, Hz. Âişe vâlidemizin kendilerine sadece bir kürek kemiği kaldığını söylemesi üzerine “Ey Âişe! Desene bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 33) buyurmuştur. En yakınımızdakilerden başlayarak elimizin ulaşabildiği ihtiyaç sahipleriyle kurbanımızı buluşturdukça kurbandan alacağımız feyiz ve bereket artacaktır elbette.
Gönüllerimizi kurbanla hoş eyleyelim.
Zor gelmez mü’mine kurban. Zîrâ idrakindedir yoksulu yetimi doyurmanın, kendisine lütfedilen nimeti paylaşmanın. Kurban, kalbin de huzur bulduğu bir ibâdettir. Bir kardeşinin gönlünü hoş eden mü’minin de gönlü hoş olur. İhtiyaç sahiplerinin kapısını çalmak, onların gönüllerine bir nebze olsun su serpmek, bir yoksulun başını okşayıp onun tenceresinin kaynamasına vesile olmak, hüzünlü bir yüreğin tebessümünü sağlamak kurbanın anlamını en iyi şekilde idrak ettiren kardeşlik görevidir.
Kurban istikâmet üzere yaşamaktır.
“De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm, 6/162) Kurban ibâdeti, Allah’a yaklaşmak isteyen her kul için bir kurtuluş reçetesi olabilir. Amellerin en güzel yanı, devamlı olmasıdır. Edindiğimiz güzel davranışları hayatımızın tüm safhasına uyguladığımızda mümin olarak yaşamanın huzurunu hissederek Yaradan’a döneceğiz yüzümüzü. Kardeşlerimizi gözettiğimiz takdirde, hayatımızın her anı kurban bereketinde geçecektir. Böyle davranmayı yaşam tarzımız haline getirdiğimizde istikametimiz de hak üzere olacaktır.
Kurban Bayramımızın yeryüzüne iyilik, güzellik, huzur getirmesi dileğiyle, bayramımız bayram tadında geçsin.
Selâm ve duâ ile…