Vaktiyle esirlerden birini diğer esirleri kışkırtıyor, isyâna teşvik ediyor diye de idamla cezâlandırmak ister pâdişâh. Esir de bunu bildiği için “Ölümden öte yol yoktur!” düşüncesiyle kendi dilinde pâdişâha söver-sayar ne var ne yok iyice içini döker. Pâdişâh, esirin dilinden anlayan bir vezirine:
▬ Neler söylüyor bu?” diye sorar. Vezir, temiz yaradılışlı iyi birisidir. Esirin küfürler savurduğunu değil de:
▬ Hünkârım, diyor ki, ben bir hata ettim, bir pâdişâh olarak sana yakışan ise affetmektir. Allah’ta ﴾cc﴿, bağışlayanları ve bağışlamayı sever diyor!” der. Vezirin bu sözleri üzerine pâdişâh esiri affeder. Fakat esirin dilinden anlayan kötü yürekli diğer vezir hâdiseye müdâhale eder ve:
▬ Pâdişâhım, bu esir söylenenlerin tam tersine size en ağır küfürleri savurdu ağzına geleni söyledi!” der. Pâdişâh, kötü yürekli vezire döner ve:
▬ Önceki vezirimin söylediği yalan, senin söylediğin doğrudan daha çok hoşuma gitti. Senin gammazlığına itibar etmiyorum.” der ve af kararını geri almaz.
Belli makamlara yükselen kişiler, sözlerine, konuşmalarına, açıklamalarına âzamî dikkat etmelidirler. Konuştuktan, söyledikten, yazıldıktan sonra, “Aslında ben öyle dememiştim!”, “O manada söylememiştim!” gibi savunma içine de girmeyeceklerdir.
Söylenen söz, komedyen Cem Yılmaz’ın tâbiriyle “tabak” gibi ortada…
Bunun ötesi-berisi, ilerisi-gerisi yok.
Siz karşınızdaki kişi hakkında iyi niyet besleyeceksiniz ki, karşınızdaki kişi de size karşı iyi niyet beslesin.
Hem bizler, her seferinde niyet mi okuyacağız?
Acaba böyle mi demek istedi?
Acaba şöyle mi demek istedi?
Yalan söylemek büyük günahtır. Nahl Sûresinin 105. âyetinde Cenâb-ı Allah: “Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allah û Teâlâ’nın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.” buyurmaktadır. Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenâsı, kalbleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Efendimiz (s.a.v.): “Yalan, nifak kapılarından biridir.” “Mü’min, her hataya düşebilir, ama hâinlik yapamaz ve yalan söyleyemez.” ifâdeleriyle mü’minleri uyarmaktadır.
Yalan, insanlara zarar verdiği için çirkindir. Fakat onlara faydalı olmak, uğradıkları zararı ortadan kaldırmak, onları birbirine kaynaştırmak için yalan söylemenin kimseye zararı yoktur. Hatta ara bulmak maksadıyla yalan söylemenin faydaları vardır.
Dinimiz bu iznin kötüye kullanılmaması için sadece üç yerde yalan söylemeye izin vermiştir. Bunlardan birincisi, savaşta düşmanı aldatmak için söylenen yalandır. Düşmanın savaşı kazanması, İslâmiyet’in, İslâmî değerlerin ve Müslümanların aleyhine olacağına göre, buna meydan vermemek için elden gelen yapılmalıdır. Düşman kuvvetleri tarafından yakalanan bir kimsenin, Müslümanların sayıca çok olduğunu, modern silahları bulunduğunu, yakında orduya taze güçler katılacağını söyleyerek düşmanın moralini bozması İslâm ordusunun lehinedir. Zaten savaş hileden ibâret olduğuna göre düşmana yalan söylemenin sakıncası yoktur.
Yalan söylemeye izin verilen ikinci konu, araları bozulan iki kimsenin dargınlığını gidermektir. Müslümanların birbirine dargın olmasının zararını İslâm toplumu çeker. İşte bu düşünceyle, dargınları barıştırmanın yollarını aramak gerekir. Dargın olduğu Müslüman hakkında iyi şeyler düşünmeyen birine bu konuda yanıldığını ileri sürmek, küstüğü adamın kendisi hakkında kötü bir kanaati olmadığını iddia etmek ve böylece onun gönlündeki katılığın yumuşamasına, kırgınlığın azalmasına çalışmak kimseye zarar vermez.
Yalan söylemenin zararsız sayıldığı üçüncü konu, karı kocanın, daha mutlu olmaları için, aslı bulunmasa da birbirine güzel şeyler söylemesidir. Eşlerin birbirine, gerçekten öyle olmadığı hâlde, “seni çok seviyorum”, “şu dünyada en çok sevdiğim sensin” gibi iltifatlarda bulunmasından kimse zarar görmez. Çoğu insanın söylemekte cimrilik ettiği bu nevî sözler, eşlerin birbirine daha fazla ısınmasını, o yuvada sevginin yeniden çiçeklenip boy atmasını, dolayısıyla o âilede yaşayan herkesin daha huzurlu olmasını sağlayacaktır.
Yalan söylemek dinimizin hiç hoş görmediği davranıştır. Fakat yukarıdaki gibi bazı özel durumlar söz konusu olduğunda yalan söylemeye izin verilmiştir.
UNUTMAYIN! “Kişinin kendi yolundan yürüyüp yürümediği, attığı adımdan belli olur; bu yüzden yürüyüşlerinize dikkat edin!”
“Yâ Rab! Belâyı aşk ile kıl âşinâ beni,
Bir dem belâyı aşkdan etme cüdâ beni!”
(Ya Rab aşk belâsıyla beni içli dışlı et. Bir an bile beni aşk belâsından uzak tutma.) der Fuzûlî Vesselam…
Selâm ve duâ ile…