"Makamlar ve mevkiler, paralar ve servetler
Villalar ve yazlıklar, arabalar şöhretler
Bu yalancı dünyayı kabristanlar özetler
Gidilecek yer mi var kara topraktan başka"
Gelip geçici olan makam da, mevki de üstünlük sebebi değildir.
Birçok krallar, dere beyler, padişahlar makam ve mevki sahibiydi.
Hepsi de gitti, ancak iyilerin iyiliği, kötülerin kötülüğü söylenmektedir.
Kötü birinin mevki ve makamı ile övünmesi neye yarar?
İnsan, tabiatı gereği malı sevdiği gibi makamı da sever.
Çünkü makam, maldan da etkilidir.
Bundan dolayı insan, maldan çok makamı ister.
Dünyadaki her şey gibi; sahip olduğumuz makam ve mevkilerde gelip geçicidir.
Bir makama ya da mevkie gelmek bir takım sorumlulukları beraberinde getirir. Bulunduğumuz mevkide kalıcı olmak için; o mevkie gelmeden önceki dost ve tanıdıklarımızı unutmamalıyız.
Çünkü makama geldikten sonra kazanılan dostlar makamdan düşünce bir anda kaybolmaktadır.
Her zaman mütevazı olmalıyız, ulaşılmaz olmamalıyız.
Kendimizi vazgeçilmez zannetmemeliyiz.
Unutmayalım ki mezarlıklar kendini vazgeçilmez zannedenlerle doludur.
Makamlar insanları yüceltmek için değil, insanlar makamları yüceltmek için çalışmalıdır. Makamlar kalıcı, insanlar ise gelip geçicidir.
Unutmayalım ki, bunların hepsi geçicidir.
Çok güvendiğimiz sağlığımızı bir gün kaybeder ve öğündüğümüz servetimizi yitirebiliriz. Makam ve mevkiimiz elden gider, iki metre beyaz kefene bürünüp, yaptığımız iyi veya kötü amellerle yüce rabbimize döneriz.Yani kendini yüksek gören insanlar....
Her saltanatın bir sonu vardır, buna musalla taşları şahit!
Belli bir makama ya da statüye kavuşan insanlar neden diğer insanlara yüksekten bakarlar. Onların farklılığı nedir?
Sadece bir statü kazanmak makama ulaşmakla mı adam olunuyor anlamak gerçekten çok zor.
Ufacık, küçücük bir makama bile gelemeyip sadece her ay düzenli olarak maaş almak belli bir yaşa gelince emeklilik garantisinin olması bile yetmiyor değil.
Çünkü toplumda bu yönde bir algı var.
Bu yıkılamaz olan tabuyu değiştirmek gerçekten meşakkatli ve zor.
İnsanlar öylesine mevki ve makam hırsına kapılmışlar ki çocuklarını at gibi yarıştırmaktan hiç de kendilerini alamıyorlar.
Toplumumuzda da zaten belli mevkiye gelmiş insanlar beğeni topluyor ve örnek gösteriliyor. Buna illaki hepimiz tanıklık etmişizdir.
Annemiz babamız dedemiz, ninemiz bizlere mutlaka şunun oğlu, şunun kızı şu makama geldi veya şu oldu demiştir.
Şu ya da bu makama geliyorsun da ne oluyor sen de onlar gibi oluyorsun, tepeden bakanlar gibi tepeden bakıyorsun.
O halde; Makam ve mevkinin gerçek sahibi sadece Cenab-ı Allah'tır.
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “hiç kimseyim.”
Dudak bükülüp önemsenmediğini görünce, sormuş Hoca:
“Sen kimsin?”
“Mutasarrıf”ım demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasreddin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam...
“Daha sonra?..” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp “Hiiiç.” Demiş
“Daha niye kabarıyorsun be adam, demiş Hoca..
Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım:
‘hiçlik makam’ında
İnsanların dış görünüşüne, mevki ve makamına aldanmayınız.
Aslolan insanlıktır, hoşgörüdür.
Makam ve mevki gelir geçer.
Baki kalan bu kubbede sadece hoş bir sedadır ve insanlıktır.
Bunun dışında kimsenin kimseden üstün bir tarafı yoktur.
Bu hafta da bu kadar, kalın sağlıcakla…
Her saltanatın bir sonu vardır, buna musalla taşları şahit!