Konuk etti Âdem ile Havvâ’yı,
Yavruları çözemedi dâvâyı,
Ateşe verdiler yurdu yuvayı,
Bu dünya, Âdem’i perişan gördü...
Nedendir çekemez kardaş kardaşı,
Yusuf’a tuzaktı kuyunun başı,
Çağladı Yakup’un gözünün yaşı,
Hasret yarasını, tüm Kenan gördü...
Nûh nebi söyledi inanmadılar,
Dağlarda gemiyi hayal sandılar,
Aylarca sularda çalkalandılar,
Yer yüzü, pek yaman bir tûfan gördü...
Hüdhüd ile selâm saldı Belkıs’a,
Ayakta mevt oldu elinde âsâ,
Dilinden anlardı yerde ne varsa,
Bu dünya, bir Sultan Süleyman gördü...
Nemrut’un emrinde çok çalıştılar,
Ateş yakmak için pek uğraştılar,
İbrahim’e orda bakıp şaştılar,
Ateşin içinde, gülistân gördü...
Bir adak adadı Rabbi’ne Hâlil,
Zamanı gelince göründü delil,
Bıçağın altına yattı İsmâil,
Bakanlar, şerefli bir kurban gördü...
Ezelden devreden Muhammed nûru,
Mahzun yüreklerin aşkı sürûru,
Ümmet olanların haklı gururu,
Dünya, saadetli bir devran gördü...
Zaman geçti yine zulüm başladı,
Kardeş kardeşini nasıl taşladı,
Zâlim yine bildiğini işledi,
Kerbelâ, çölünü kan revân gördü...
Asırlar devrildi bitmedi yarış,
Nerde istikâmet nereye varış,
Herkesin dilinde bir türkü barış,
Gelenler, meydanda toz duman gördü...
Yeter Garip Hakkı bitir sözünü,
O yüce dergâha döndür yüzünü,
Ârif olan anlar işin özünü,
Damlaya bakanlar, bir umman gördü…