Yavuz Sultan Selim Han, Ramazan ayında, tebdil-i kıyâfetle şehri dolaşmaya çıkar. Yanında Hasan Can da vardır. Sultan:
▬ Hasan Can, akşam ezanı kimin kapısının önünde okunursa o evde iftar edelim,” der. İftar vakti yaklaşır. Ara sokaklara girerler. Her evin kapısının önünde bir kişi beklemektedir. Bir misâfir bulup evlerine iftar için çağıracaklar. Başkalarına iftar ettirmenin zevkine tadacaklar ve sevâbını alacaklar. Sultan ve Hasan Can kendilerini tanıtmadan, herkese selâm vererek giderler. İftar topu atılıp akşam ezanı okunmaya başladığında, fakir ama gönlü zengin bir Müslümanın evinin önündedirler. Zâten ev sahibi de iftara birilerini çağırabilmek için orada beklemektedir. Sofra hazırlanmış. Sıcacık taze ekmek, tuz ve mis gibi tüten bir çorba vardır. Tuzla iftarlarını açarlar, ekmek ve çorba ile karınlarını doyururlar. Çorba, Sultanın çok hoşuna gider. Ev sahibine:
▬ Bu çorba çok hoşuma gitti. Ne çorbasıdır bu?” diye sorar. Çok zeki ve firâsetli olan ev sahibi, misâfirinin Padişah olduğunu anlamıştır:
▬ Dar hâne (fakir hâne) çorbasıdır, Sultanım” diye cevap verir. Bu zekice cevap padişahın hoşuna gider ve o fakiri ertesi gün, ikrâm ettiği çorbanın tası ile saraya dâvet eder. Adamcağız gelince, padişah emir verir ve doğruca Darbhâne’ye gönderir. Orada tası ağzına kadar altınla doldururlar. Tekrar padişahın huzuruna getirdiklerinde, padişah adamın halini sorunca der ki:
▬ Sultanım, darhânemize (fakirhânemize) teşrif buyurdunuz ve darhâne çorbamızdan içtiniz. Bu çorba şimdi “Dar hâne” değil “Darb hâne” çorbası oldu” der.
Tarhana Çorbası, Anadolu’da birçok yerde, soğuk kış aylarının vazgeçilmezidir. Buram buram kokusu gelen; börülceli, acı kırmızıbiberli o tarhanadır. Yaz aylarından çıkmadan, kınalı ellerle hazırlanır da toprak boduçlara, kurutulmuş su kabaklarına doldurulup saklanırdı eskiden; ya da bembeyaz divitin keselere doldurulup asılırdı tavan çengellerine...
Selâm olsun memleketimin tarhanasını yapan çalışkan gelinlerine, gayretli kızlarına; selâm olsun elleri nasırlı iyi kalpli vefakâr analara, yardımsever komşulara, hamarat bacılara; selâm olsun apak saçlı neşeli ebelere, gül yüzlü ninelere. Selâm olsun tarhanayı soframıza getiren öpülesi ellere sahip, temiz, gayretli çalışkan, yürekli kadınlarımıza...
Gönül dolusu selâm olsun, Ramazan’da sofralarını açan tüm güzel insanlara…
Bu vesileyle darhâne, Anadolu insanının dilinde “tarhana” olarak yerini alır.
Selâm ve duâ ile…