Şirazlı Sadi, Bostan ve Gülistan da iyi huylu Cemşid’in çeşme taşına şunları yazdırdığını anlatır ve bu anlatımıyla bizlere vermesi gereken mesajı net biçimde ifade eder ve der ki:
▬ Bizim gibi nice insanlar vardı, bu çeşme başında oturdu, dinlendi, sonra gözlerini kapayıverdi. Kimi mertlikle, kimi kuvvetle dünyaya hükümdar oldu. Ne ki aldıkları yerler hep geride kaldı. Süleyman peygamberi düşün. Mal-mülk, güç-erk her şey ondaydı. Tahtını sabah-akşam rüzgârlar taşırdı. Peki, şimdi o taht ve sahibi nerde? Asıl mutlu kişi, şöhretini ilmiyle adaletine borçludur. Gelen, gider; eken, biçer. İnsana iyi ya da kötü bir ad kalır geride. Düşmanını yendiğinde onu öldürme. Bu yenilginin acısı ona yeter. Düşmanının minnet ederek etrafında dolaşması; kanının, eteğine bulaşmasından daha iyidir. Bu çözülüşü önlemek için onlara güç, onlara hız, onlara şevk ve onlara İslam kültür ve medeniyetini yeniden bulup gösterirsek, bu îman orduları yine uçar, yine taşar, yine coşar...”
Kötülük ettiğinden, iyilik umma. Ilgın ağacı yazık ki meyve vermez. Hazanda arpa eken, hasat zamanı buğday toplayamaz. Zakkum ağacını bin bir hevesle de beslesen sana ondan yemiş çıkmaz. Ağu ağacından hurma çıkar mı hiç! Zamanında iyilik ağacı diktin mi ki, şimdi meyvesini bekliyorsun.
Dostum; elindeyken iyilik yap, yarın kefeni yırtacak değilsin. Güneş, ay ve yıldızlar daha nice zaman parlarken sen başını mezarından kaldıramayacaksın!
Yalnızca iyi olan insanlar gücü ellerinde tutsalar, belirli mevkilere gelip zirvede olsalardı ne kadar iyi olurdu değil mi? Su, zeytinyağından daha duru ve saftır ama yağlı su ile dolu bir şişeyi hızlıca salladığımızda her iki sıvı birbirine karışsa da çok kısa bir süre sonra zeytinyağının yüzeye çıktığını görebilirsiniz. Su ve yağ, var oldukları günden bu yana savaş halindedirler. Tıpkı iyi ve kötünün savaşında olduğu gibi.
En mutlu insan; kimseyle yarışmayan, birileriyle savaşmayandır. Bunu unutma!
Mutlu olmak istiyorsan, mutsuzluk mahallesine arada bir uğra!
Kötü insan, başkasının üzüntüsü ile rahatlayandır. Aklından çıkarma!
El âlemi ayıplarıyla anan bir kimsenin, senden de teşekkürle bahsedeceğini zannetme.
Kişinin durumundan, bilgi seviyesinin nereye vardığını bir günde anlayabilirsin ama içinden emin olma, anladım diye de kendini aldatma; ruhun kötülüğü yıllarla bilinmez. Iskalama!
Hepimiz kendi ayıbımızın hamalıyız. Başkalarının kusurlarını sakın ah kınama.
Ey felaketlerle kardeş olan, üzülme sakın: Yüce Mevla’nın gizli lütufları var.
Mal, hayatın rahatlığı içindir. Hayat, mal toplamak için değil.
Kişi, nefsinin kötülüklerinden kurtulabilir, iftiracının zannından kurtulamaz.
Kimse yoktur ki ok atma ilmini senden öğrensin de sonunda seni nişan almasın.
İnsanlarla münâsebetin ateşle münâsebetin gibi olsun; çok yaklaşma yanarsın, çok uzaklaşma donarsın.
Hiç kimse sınanmadığı günâhın masumu değildir. Ve dahası... “Barışık olmak istersen düşmanla, ardından kötü sözler etse de sen onun yüzüne karşı iyi şeyler söyle. İnsanları inciten, diliyle incitir ya; sen de acı sözler duymak istemezsen, iyilikle tatlandır onun ağzını.”
Büyük İskender’e sorarlar:
▬ Doğudaki ve batıdaki ülkeleri ne ile aldın? Önceki padişahların hazineleri, toprakları ve askerleri seninkinden fazlaydı. Yine de bu kadar fetih yapmak onlara nasip olmamıştır.”
▬ Tanrı’nın yardımıyla aldığım ülkelerin halklarını incitmedim ve padişahlarını iyilikle yâd ettim.”
Sadi Şirâzi’ye sorarlar:
▬ Her zaman mutlu olabilmendeki sır nedir?”
- Kalıcı olmayan şeye gönül bağlamam.
- Yarın bir sırdır, onun için endişelenmem.
- Dün bir hatıradır, hasretini çekmem.
- Bugün ise bir hediyedir, kıymetini bilirim.
O güzel hallerimize tekrar dönmek ve yaşamak ümidiyle...
Selâm ve duâ ile…