Hz. Âişe’nin yanında iki küçük kız def çalıp şarkı söylüyor, Medine’nin İslâm’la şereflenmesinden önce kabileler arasında yaşanan Buâs Savaşı’na dair şiirlerden oluşan nağmeleri dillendiriyorlardı. Allah Resûlü ise aynı odada örtüsüne bürünerek yatağında uzanmış, sırtı dönük vaziyette istirahattedir. Derken içeriye Hz. Ebû Bekir girdi ve muhtemelen istirahat hâlindeki Hz. Peygamber’i rahatsız ettikleri düşüncesiyle, “Peygamber’in yanında şeytan işi çalgılar ha!” diyerek kızı Âişe’ye çıkıştı. Hz. Ebû Bekir’in bu tepkisi üzerine Efendimiz yüzünü açtı ve “Ebû Bekir! Onlara karışma! Çünkü bunlar bayram günleridir.” buyurdu.
Allah Resûlü, dostu Hz. Ebû Bekir’e eğlenmenin insan hayatındaki yerini hatırlatırken, “Her toplumun bir bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır.” diyerek bayramların özel günler olduğunu ifade etmişti. Zîrâ bayramlar hüzün ve sıkıntının paylaşıldığı, sevinçlerin çoğaltıldığı günlerdir. Bugünlerde insanların birlikte eğlenmeleri, onlarda topluma âidiyet bilincini geliştirir ve kimliklerinin korunmasına katkı sağlar.
Hz. Peygamber hayatta iken Müslümanlar bayramları neşe ve mutluluk içinde geçirirlerdi. Eğlence düzenleme âdeti daha sonra da sürdürülmüş, hatta sahâbeden İyâz b. Amr el-Eş’arî, Fırat’ın şehirlerden Enbâr’da neşesiz geçen bir bayram gününe şahit olunca, alışık olmadığı bu durum karşısında, “Neden Resûlullah’ın huzurunda çocukların çalgılar eşliğinde oynadığı gibi sizin de oyunlar oynadığınızı göremiyorum?” diye uyarma ihtiyacı hissetmişti.
Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde halkın yılın iki gününü tören ve eğlence ile kutladıklarını görmüştü. Bunlar Nevruz ve Mihrican günleriydi. O dönemde bayram coşkusunu hisseden çocuklardan biri olan Enes’in dilinden bu iki bayramın değiştirilmesi şöyle anlatılır: “Hz. Peygamber (sav) Medine’ye geldiğinde halkın eğlence ile geçirdiği iki gün vardı. Hz. Peygamber, “Bu iki gün(ün özelliği) nedir?” diye sordu. “Câhiliye döneminde o günlerde eğlenirdik.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav): “Şüphesiz Allah sizin için o günleri onlardan daha hayırlı olan Kurban ve Fıtır (Ramazan) bayramlarıyla değiştirdi.” buyurdu.
Hicretin birinci yılında belirlenmelerine rağmen her iki bayram da ilk defa hicretin ikinci yılında kutlanmıştı. Zîrâ Efendimiz Medine’ye 8 Rebîülevvel tarihinde varmışlardı. Bundan sonraki yılda Medinelilerin yaşamlarını ve bayramlarını gözlemleme fırsatı bulmuştu. Bayramların belirlenmesinden sonra, o senenin Ramazan ve Zilhicce ayları geçmiş olduğundan Müslümanların kutlayacağı ilk bayram ikinci senenin Ramazan Bayramı olmuştu. Hicretin ikinci yılı Şâban ayında orucun da farz kılınması üzerine Şevval ayının ilk günü (27 Mart 624) Ramazan Bayramı olarak kutlanmıştı.
Artık Müslümanların kendilerine özgü bayramı vardı. Ve bu bayramlar onları diğer inanç mensuplarından ayıran bazı ibadetlerle birlikte anılıyordu. Bu özel gün, özel zaman dilimine bitişikti. Ramazan boyunca oruç tutup, namaz kılan, zenginse zekât ve fıtır sadakası verip fakirlerin sıkıntılarına çâre olan, kısacası bir ayı ibâdetle geçiren ve yaptığı güzel işlerle Allah’ın rahmetini ümit eden Müslümanlar, sevinmeyi hak etmişlerdi.
Medine’de Bayramın ilk günlerinde kadın ve çocukların da katılımıyla bayram namazı musallâda edâ edilirdi. “Musallâ”, bayram namazının topluca kılındığı açık ve geniş alandı. Allah Resûlü’nün musallâya giderken ve gelirken farklı yollar kullandığına dâir haberlere bakılırsa musallâ mescitten uzak bir yerde olmalıdır. Bundan dolayıdır ki bayram namazına yürüyerek gitmek, dönüşte de farklı bir yoldan gelmek ve yolda tekbir getirmek hoş karşılanmış, müstehap kabul edilmiştir. Farklı yollardan gidip gelmede farklı Müslüman kardeşleriyle karşılaşıp onların da bayramlarını tebrik etmeyi sağlama düşünülmüş olmalıdır.
Peygamberimiz, bayram sabahı namaza katılma konusunda son derece titiz davranır, hatta bayramlık elbisesi olmayan hanımların bile bir arkadaşından ödünç elbise alarak musallâya gelmelerini isterdi. Ensar hanımlarından Ümmü Atıyye’nin anlattığına göre Resûlullah, genç yaşlı, evli bekâr bütün hanımların bayram günü musallâya çıkmasını, hatta âdetli olanların da gelerek namaz kılmaksızın bir kenarda durmalarını ve duâya iştirak etmelerini istemişti. Böylece herkesin mutlu olduğu günde bazı kadınların özel hâlleri nedeniyle bayram sevincine ortak olmaktan mahrum kalmalarına gönlü elvermemiş, bu sevincin herkese ulaşmasını arzu etmişti. Bayram günü, kadın erkek bütün Müslümanlar açık alanda toplanır; buradan tekbir nidâları yükselir ve inananlar ortak duâlara âmin derlerdi. Birlikleri, dirlikleri, arınmaları ve günlerinin bereketli olması için duâlar ederlerdi. Bayramlar, aynı zamanda dayanışma ve yardımlaşma içerisinde mü’minlerin birbirlerine kenetlendikleri günlerdi. Bir bayram namazından sonra Hz. Peygamber, Bilâl ile birlikte hanımların yanına giderek onlara, “Ey hanımlar topluluğu! Sadaka verin, zîrâ sadaka sizin için daha hayırlıdır!” buyurmuş ve yoksullar için onlardan yardım talep etmişti.
Allah Resûlü, “Ramazan, oruca başladığınız gün; Ramazan Bayramı, orucu bitirdiğiniz gündür.” buyurmuştur. Bu bakımdan Müslümanların Ramazan’a aynı gün başlayıp onu aynı gün bitirmeleri, bayramları aynı vakitte kutlamaları, bu özel günlerin taşıdığı anlamın bir gereğidir.
Dinimiz insanî değerleri yücelten, erdemleri yok saymayan bir eğlence anlayışını öncelemiş, eğlenmenin de bir edebi olduğunu hatırlatmıştır. Müslüman kültürde bayramlar, insanî değerleri aşındırmak şöyle dursun, iç dünyalarından başlayarak fertleri eğiten ve birbirleri için özveride bulunmalarını kolaylaştıran zaman dilimleri olarak görülmüştür. Bu bakımdan Müslümanlar, bayramları ne toplumdan kaçma vesilesi ne de sıradan bir eğlence ânı gibi algılamalı; iki önemli ibâdete bitişik olarak tâyin edilen bu kıymetli günleri, ibâdetlerin kendilerine kazandırdığı huzur ve bilinç içerisinde yaşamalıdır. Çünkü bayramlar ancak hem bu bilinçle hem de birlikte kutlandığında bayramdır. Alvarlı Muhammed Lütfi Efendinin dediği gibi: (hadislerleislam)
Can bula cânânını, Bayram o bayram ola.
Kul bula sultânını, Bayram o bayram ola.
Hüzn-ü keder def ola, Dilde hicâb ref ola.
Cümle günah aff ola, Bayram o bayram ola.
Sağlık ve âfiyet dolu bir bayram yaşamanız dileğiyle, RAMAZAN BAYRAMIMIZ MÜBÂREK OLSUN...
Selâm ve duâ ile…