BALTAYI BİLEMEK!

Ormanda iki adam ağaç keser. Birinci adam sabahları erkenden kalkar ağaç kesmeye başlar bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçer. Gün boyu ne dinlenir ne de kendisine vakit ayırır. Akşamları da arkadaşından birkaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakır.

İkinci adam ise arada bir dinlenir ve hava kararmaya başladığında evine döner. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini sayarlar. Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiştir. Birinci adam bu duruma çok öfkelenir ve:

▬ Bu nasıl olabilir? Senin mutlaka bir sırrın ve hîlen var. Ben senden daha çok çalıştım. Senden daha erken işe başladım, daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Böyle bir şey nasıl olur?” diye itiraz eder. İkinci adam yüzünde hafif mütebessim bir tavırla:

▬ Arkadaş! Ortada ne bir sır ne de hîle var. Sen durmaksızın çalışırken ben, arada bir dinlenip baltamı biledim. Keskin baltayla daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.” yanıt verir adama. Bireysel, âilevî, eğitim ve iş hayatımızda başarılı, mutlu, huzurlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.

Delhi’deki ünlü tapınakta Sokrates’in şu sözü yer alır: “İnsan Kendini Tanı!” Kendini tanımak, şu anda olduğumuz noktayla, olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında açı olmaması anlamına gelir.

Günümüzde insanlar kendilerini yenilemek geliştirmek için hiç bir çaba sarf etmiyor, hikâyede de olduğu gibi hırs ve bencillik insanları hiçbir yere götürmediği gibi gücü elinde tutanlara figüranlık yapmaktan ileriye gidemiyor ve iki ileri bir geri hep yerinde saymaya devam ediyor/edecektir. Yapılan bir iş kendisine özel olmayıp yanındaki âilesi, çevresi, hısım akrabası ve en önemlisi içinde yaşadığı vatanı, ili, ilçesi, köyü, mahallesini bağlamaktadır.

Hâl böyle olunca hırs ve bencillik bulaşıcı bir hastalık gibidir, kansere yol açar ve her tarafını sardığında iş işten çoktan geçer, bunun sonu da ancak hüsran ve yok oluştur. Beşeriyet sokakta yürürken bile temiz, düzgün, sağlam zemini izleyerek adım atmalıdır. Böyle yapmayan ve yapmak istemeyen bir yerlere çarpar ya da ayağı takılır düşer, bunda ısrar ettikçe de düşe kalka o yolu tamamlamaya çalışır. Bu tür insanlar bir-iki adım ötesinin hesabını yapmaz ve ders çıkarmaz ise yaşam böyle sürüp gider. Neticede yara-bere içinde, üstü başı toz-duman, çamur içinde nâhoş bir hâl alır ki, yukarıdaki hikâyede de olduğu gibi bilinçli, özveri ile baltasını bileyerek akılını ve mantığını kullanarak çalışan insana ver yansın etmekten başka çâresi kalmayacaktır. Hâlbuki Cenâb-ı Allah bize; “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” ifâdesiyle bu tür kişilerin akıllarını kullanmadıklarını ve aklımızı kullanmaya bizleri dâvet etmektedir.

Günümüzde yaşananlar da tam böyledir. Kendisini güncellemeyenler/geliştirmek için çaba sarf etmeyenler sürekli güç kaybederek, ülkesiyle, iliyle, ilçesiyle, mahallesiyle, köyüyle, en önemlisi devletin en küçük hâli eviyle çelişir duruma düşmektedir. Bu çelişme sözde birilerinin işine yarar gibi gözükse de, bir toplumun yok oluşunun, başka kişilere mahkûm ve mecbur kalacağının yolunu açar. Bu nedenle bizler baltamızı bilemeye devam ederek ve hayatımızı başkalarının insâfına bırakmayarak kendimize ve sevdiklerimize özgür bir yaşam şekli oluşturmalıyız.

İslâm ahlâk literatüründe ma‘rifet-i nefs insanın kendi ruh dünyasının ahlâkî boyutunu, karakter yapısını, yeteneklerini ve zaaflarını tanımasını ifâde etmekte, bu çaba ahlâkî eğitim ve gelişmenin, yâni kişinin ruhunu kötü huylardan arındırıp erdemlerle bezemesinin ilk şartı olarak görülmektedir. İnsanın kendini bilmesinin önemine Cenâb-ı Allah bazı âyetlerde işâret etmektedir. “İnsanlara âfâkta ve nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun hak olduğu onlara âşikâr olsun” ; “İnancı tam olanlar için yeryüzünde âyetler vardır, nefislerinizde de öyle, görmüyor musunuz?” . Bu bakımdan insanın kendi mâhiyeti üzerinde düşünerek kendi varlığı, hayatının anlamı ve gâyesi hakkında sorular sorup cevap araması kendisi hakkında bilgi sahibi olmasını sağlar ve bu bilgi onu Allah’a götürür.

Yûnus Emre’nin:

“İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsin, Ya nice okumaktır!”;

Hacı Bayrâm-ı Velî’nin:

“Bayram özünü bildi, Bileni ânda buldu.

Bulan ol kendi oldu, Sen seni bil sen, seni!” gibi mısraları da bunu anlatmaktadır.

Bunun için Hz. Ali; “Hakîki dost sıkıntılı zamanlarda, senin gurur ve izzet-i nefsini kırmadan, sana yardım edendir.” Hz. Ömer ise; “Hâyâ eden saklanır. Saklanan kişi ise sakınır. Sakınan kişi de Allah tarafından korunur.” demek suretiyle bizleri uyarmaktadır. .

Hisse  :Kendimizi geliştirmek baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmek Allah tarafından korunmaktır. Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu zihnimizin, ruhumuzun ve karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur.” Vesselâm…

            Selâm ve duâ ile…