Bu haftaki yazımı, başlıktan da anlaşılacağı üzere, bazı atasözlerimizin ve deyimlerimizin günümüzdeki geçerliliği üzerine yazacağım.
Bilindiği gibi atasözlerimiz ve deyimlerimiz öğüt vermek, yol göstermek için söylenmiş özlü sözlerdir. Söyleyeni belli olmayan bu sözlere toplum olarak çok değer veririz.
Bunlar kuşkusuz ki yılların deneyimine dayanarak ortaya çıkmıştır.
Bu özlü sözlerden alacağımız çok ders vardır.
“Kel kız teyzesinin saçı ile övünür.”
Toplumsal değeri olmayan, sıradan, eğitimsiz, görgüsüz, cahil kişiler çevresindeki dost ve akrabalarının değerli özellikleriyle övünmeye, kendine bir pay çıkarmaya çalışırlar.
“Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.”
Görgüsüz kimse tesadüfen layık olmadığı bir imkâna kavuşsa, bu durum kendisinin hakkı imiş gibi davranır, aptalca böbürlenir. Tesadüfen elde edilen makam ve mevkiler, bunları elde eden kimse için bir şımarma ve böbürlenme vesilesi olur.
“Acele işe şeytan karışır”
Düşünüp taşınmadan, pek çok işimizde acele ederiz. Kendimizi haklı çıkaracak nedenler ileri süreriz. Ya da aceleciliğe yatkın bir kişiliğimiz vardır. Ancak düşünüp taşınmadan, acele olarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemesi gerekir. Bu aceleciliğimiz bizi birtakım maddî ve manevî zararlara sokar.
Günümüzde şeytanın karışmadığı hemen hemen hiçbir iş kalmamasına rağmen, siz yine de sakinliğinizi koruyun, acele etmeyin.
“Ayağını yorganına göre uzat.”
İnsanın çektiği birçok sıkıntının altında maddi imkânsızlıklar görülür. Kazandığından çok harcamak yâda gereksiz yere israf etmek insanı zora sokar. Zillet ve keder getirir. Bundan dolayı giderlerimizi gelirlerimizi uydurmalıyız. Harcamalarımız gelirlerimizi hiçbir zaman aşmamalıdır. Aksine bir hareket bütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı ve kurumları sıkıntıya sokup rahatsız eder.
“At sahibine (biniciye) göre kişner.”
Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasını yöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen değil yöneten, çalışan değil çalıştırıcı daha önemlidir.
“İt ite buyurur, it de kuyruğuna.”
Çalışmayı, iş yapmayı sevmeyen tembel kişiler, kendilerine iş verildiği zaman o işi kendileri yapmak yerine bir başka tembele buyururlar. Bu kişi de o işi yapmaz ve kendinden daha düşük birine yaptırmaya kalkar. Böyle tembel kişiler yüzünden kısa sürede yapılacak bir iş gereksiz yere uzamış olur.
“Atma Recep din kardeşiyiz”
Aklım takıldı araştırdım.
“Atma Recep din kardeşiyiz” deyimin anlamını, hikâyesini.
Anlamı şöyle;
Kuru sıkı palavra atanları, ikaz etmek için ve biz birbirimizin ne olduğunu biliriz, söylediklerin hep yalan, çok abartıyorsun anlamında kullanılır.
Hikâyesi ise;
Osmanlı Devleti’nin, hudutları içinde onlarca devleti barındırdığı devirlerde, elbette asayişi sağlamak her zaman her yerde pek mümkün olmuyordu.
Zaman zaman, ayaklanmalar çıktığı gibi, otoritenin uzaklığından istifade eden eşkıyalar, sık sık dağlara çıkıp kendi halklarını soyup soğana çevirmenin yollarını arıyorlardı.
İşte Arnavut Recep adındaki bir eşkıya başı da, böyle biriydi ve çetesiyle birlikte dağa çıkmış, halka zulmederdi.
İşi iyice azıttıklarının haberi hükümet merkezine ulaştığında peşlerine bir birlik gönderilmiş ve Recep ile arkadaşları saklandıkları yerde kıstırılmıştı. Recep, bir kurtuluş, bir hâl çaresi kalmadığını anlayınca askerlere doğru bağırmaya başlamış:
“Etmeyin more, hep din kardeşiyiz. Atmayın, teslim oluyoruz!”
Teslim olan Recep ve çetesi yakalanıp, bu seferlik az bir cezaya mahkûm edilmiş.
Sonraları Recep, bu olayı kahve köşelerinde anlatırken:
“More, vallahi gebertecektim zaptiyelariii. Çolukumuz çocukumuz var diye ağladılar da acıdım” diye palavra atarmış.
Bir gün dinleyenlerden, işin aslını bilen biri;
“Atma Recep” demiş, “biz de din kardaşıyız.” demiş… Ve öyle de kalmış…
Uzar gider bu atasözlerimiz, deyimlerimiz fakat bir düşünce kalır dimağımızda.