AKILLI MISIN? ACİZ MİSİN?

AKILLI MISIN? ACİZ MİSİN?
İnsanların her iki dünyada mutlu ve huzurlu olabilmeleri için anlaşılır bir dil kullanan
Hz. Peygamber (s.a.s.) yeri geldiğinde şekiller çizerek meselelerin somut ve çarpıcı bir
şekilde zihinlere nakşedilmesini sağlardı. O, yine ashabıyla berâber olduğu bir gün elindeki
çubukla yere dört köşeli bir şekil çizdi. Bu şeklin ortasına önce bir yuvarlak, sonra da dışa
doğru uzanan bir çizgi çizdi. Daha sonra şeklin kenarından ortadaki çizgiye doğru küçük
çizgiler çizerek şekli tamamladı. Hz. Peygamber’in her bir hareketini dikkatle izleyen meraklı
gözler, onun bu şekle dâir neler söyleyeceğini sabırsızlıkla bekliyordu. Ve Allah Resulü
çizdiği şekli yorumlamaya başladı; “Şu (yuvarlak) çizgi, insandır. Onu kuşatan dört köşeli
şekil de insanın ecelidir. Dört köşeli şekilden dışarı doğru uzanan çizgi ise insanın
arzuları ve emelleridir. Şu küçük çizgiler de (onun başına gelebilecek olan)
sıkıntılardır...” (Buhari, Rikak, 4.)
Bu hadiste dikkat çekilen husus, insanların dünyaya aşırı düşkünlük göstererek onlara
ahireti unutturacak, uzun ve aynı zamanda sonu gelmez emellerin peşinden koşması anlamına
gelen tûli emeldir. Gerek Kur’ân-ı Kerîm’in gerekse Hz. Peygamber’in eşsiz mesajlarında
dünyanın geçiciliğine vurgu yapılarak tûli emele kapılmamanın gerekliliği hatırlatılmıştır. Bu
mesajlardan yüz çevirenler veya bunları kulak ardı edenler ölüm sonrası için çalışmayı ihmal
edip nefislerinin arzu ve isteklerinin peşinden sürüklenebilmektedirler.
Ölüm; kaçınılmaz son!
Dünya hayatı sürekli konaklanacak bir yer değil; geçici bir duraktır. Hem de asıl
konaklama yeri olan âhiret hayatıyla kıyaslanamayacak kadar kısa süreli bir durak... Öyle ki
âhirette “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorulduğunda Bir gün veya günün bir bölümü
kadar kaldık.” olacaktır. (23/112-113) Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu yönüyle dünya hayatını,
yolcunun ağaç altında gölgelendiği kadar bir süre olarak tanımlamıştır. (Tirmizi, Zühd, 44)
Evet, bu dünya hayatı çok kısa. Sonuç belli; er ya da geç ölüm treni yürek yakan
sirenini çalacak ve ilâhi takdirle bileti kesilen yolcuların bu trene binmeme gibi bir lüksü
olmayacak. Bu ölüm treninin nereden nasıl geleceği de belli değildir; bâzen uykuda, bâzen bir
depremle, bâzen de gözle görülmeyen bir virüsle... Ne zaman gözetir ne mekân; ne yaş gözetir
ne makam. Sapasağlam, korunaklı kalelere sığınmak da mal ve çocukları siper edinmek de
fayda sağlamayacaktır.
Madem ölüm kaçınılmaz, hazırlıklı ol!
Ölümden kaçış yoktur. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin önüne set çekilemeyecek
bir hakîkattir ölüm. Her gün aldığımız yüzlerce ölüm haberi bu hakîkati teyit etmiyor mu?
Alıp verdiğimiz her nefes, kopan her takvim yaprağı bizi biraz daha ölüme yaklaştırıyorken
bu hakîkate kayıtsız duruşumuzu gözden geçirme vakti gelmedi mi? Madem bu dünya geçici
bir durak; neden ebedî kalacakmış gibi davranıyoruz? Bu durakta biraz daha fazla kalma
adına bu kadar gönül kırmanın, can yakmanın, gözyaşı akıtmanın kime ne faydası var?
Âhirete tereddütsüz îman eden muttaki kullar bu sorgulamayı yapar, dünyanın geçici
olduğunu bilir ve dünyaya, hasat zamanı öte dünya (âhiret) olan bir tarla gibi bakarlar. O
yüzden bu dünya tarlasına iyilik, güzellik ve hayır tohumları atar; zararlı ve kötü bitkileri
tarlalarından uzak tutarlar; her ne ekerlerse onu biçeceklerini bilirler.
İşte Hz. Peygamber (s.a.s.) böyle bir kişiyi gerçek “akıllı” olarak nitelemektedir.
Herkesin takdir ettiği bir makama gelmek, dolgun maaşlı bir mesleğe sahip olmak, servetine
servet katmak... Bunların hiçbiri tek başına gerçek akıllı olmak için yeterli değildir Hz.
Peygamber’in nezdinde. Hadiste ifâde edildiği üzere gerçek akıllı, sadece dünyalık işlere imza

atan değil; âhiretede yatırım yapan kişidir. Gerçek akıllı, hayırlı bir iş yaptığında Allah’a
hamd eder; kötü bir iş yaptığında ise hemen kendisini kınar, yaptığından dolayı pişman olur
ve Yüce Allah’a tövbe istiğfar eder. Buradan, dünya hayatı bir kenara bırakılsın, sadece âhiret
için çalışılsın gibi bir sonuç çıkarmak son derece yanlıştır. Müslüman, “Allah’ın
yeryüzündeki halifesi” vasfına uygun bir şekilde dünyasını da mâ’mur etmekle mükelleftir.
Ancak onun farkı, dünyada yaptığı her bir işi, âhireti hesaba katarak yapmasıdır.
Zahmetsiz rahmet olur mu?
Hadiste zikri geçen insan tipolojilerinden ikincisi dünyanın geçiciliğine aldanmış,
nefsini dizginleyememiş, sürekli hevâ ve heveslerinin peşinden koşan kişidir. Bu tarz kişilere
âhireti unutmamaları, ölümden sonrası için de çalışmaları gerektiği hatırlatıldığında “Allah,
çok merhametli ve çok bağışlayıcıdır; bizi de bağışlayacaktır.”, gibi çeşitli bahânelerin
arkasına sığınabilmektedirler. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “aciz” olarak nitelediği böyle
kimseleri Yüce Rabbimiz şöyle uyarmaktadır: “Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir.
Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası şeytan da Allah (Allah’ın af ve
merhameti) ile sizi kandırmasın.” (35/5) O hâlde söyle bakalım ey nefsim! Sen akıllı mısın
yoksa aciz mi?
Hadisten öğrendiklerimiz!
1. Ölüm kaçınılmaz bir sondur; bir yok oluş değil ebedî hayata geçiş kapısıdır. Akıllı
bir mü’min bu hakîkatin ve ölümden sonra bir hesâbın olduğu bilinciyle yaşar. Bundan dolayı
geçici dünya hayatını öncelemez ve âhiretin dünyadan daha hayırlı olduğu idrâkiyle ölüm
sonrası için çalışmayı ihmal etmez.
2. Nasıl olsa Allah’ın rahmeti geniştir diye düşünerek sürekli şeytanın ve nefsinin
arzularına uyan kişi acizdir. Îman sahibi bir bireyin bu konuda acziyete düşmesi son derece
yanlıştır.
Gayret bizden tevfik ve hidâyet âlemlerin Rabbi olan yüce Mevlâ’dandır. Selam ve
duâ ile… (Alıntı Kaynak: https://dosya.diyanet.gov.tr/flip/index.php?YIL=2021&TR=17&DERGI=aylik_ocak_2021.pdf)